10. Sayı / 5. Kısım
Zengin Olmayan Ülkeleri Zor Günler Bekliyor
Pandemi Sonrası İçin 10 Ders
Yazan: Prof. Dr. Ali Atıf Bir
Geçen hafta son dönemin popüler düşünürü Yuval Noah Harari’nin 26 Şubat 2021’de Financial Times’da yayınlanan “Covid’le Geçen Bir Yıldan Dersler” yazısının çevirisini (1) okudum. Şöyle yazıyordu Hariri:
“2020’de yaşananlarla ilgili tartışmalar yıllarca sürecektir. Ancak tüm siyasi kamplardan insanlar en az üç ana ders üzerinde uzlaşmalıdır.
- Öncelikle dijital altyapımızı korumamız gerekiyor. Bu salgın sırasında kurtuluşumuz oldu, ancak yakında daha da kötü bir felaketin kaynağı olabilir.
- İkincisi, her ülke kendi halk sağlığı sistemine daha fazla yatırım yapmalıdır. Bu apaçık ortada, ancak politikacılar ve seçmenler bazen bir şekilde en bariz dersi görmezden gelmeyi başarıyorlar.
- Üçüncüsü, salgınları izlemek ve önlemek için güçlü bir küresel sistem kurmalıyız. İnsanlar ve patojenler arasındaki asırlık savaşta, cephe hattı her bir insanın vücudundan geçer.
Böylesine küresel bir sistemin iskeleti, Dünya Sağlık Örgütü ve diğer bazı kurumların yapısında zaten mevcuttur. Ancak bu sistemi destekleyen bütçeler yetersiz ve neredeyse hiç politik becerileri yok. Bu sisteme biraz siyasi nüfuz ve çok daha fazla para vermemiz gerekiyor(1)”
Harari’nin yazısının tamamını bitirince dedim ki kendime, bu görüşler yeni değil. Size bugün özetleyeceğim ABD’li ünlü Hint asıllı gazeteci Fareed Zakaria’nın 2020’de çıkan ve o günden bu yana en çok satanlar listesinde yer alan “Pandemi Sonrası Dünya İçin 10 Ders” kitabındaki (2) görüşlerin neredeyse birebir kopyası. İşte Zakaria’nın 10 Dersi’nin özeti ve bazı yorumlarım.
Şöyle başlıyor kitabına Fareed Zakaria;
“Ülkeler her yıl savunma bütçelerine milyarlar akıtmakta. Ancak yinede herşeyi savunmaya hazır değildik. Kitabım pandemi sonrası dünya hakkındadır, çünkü koronavirüs arkamızda kalmıştır ve biz onun yarattığı yıkımla karşı karşıyayız.”
Zakaria’nın kitabının girişindeki bir bilgi çok ilgimi çekti önce onu paylaşayım..
Daha Ocak 2020’nin ayının sonlarında, Alissa Eckert ve ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ndeki meslektaşı Dan Higgins, yeni koronavirüsün “halkın dikkatini çekecek şekilde” bir resmini oluşturmakla görevlendirilmişler. Ürettikleri şey, parlak kırmızı sivri uçlu gümüşi bir küre görüntüsü olmuş. Akılda kalıcı ve rahatsız edici imaj olsun istemişler ve kısa bir süre sonra gazetelerde, dergilerde ve televizyon haberlerinde boy göstermiş bu imaj. Şu anda koronavirüsün neye benzediğini gözünüzde canlandırıyorsanız, ya muhtemelen Eckert-Higgins’in ürettiği resmi veya bunun bir türevi aklınıza geliyordur. “Biraz dehşet verici de olsa bilim dünyası bu imajın ne kadar güzel bir imaj olduğunu tartışıyor” diyor Zakaria. Ve daha sonra sırasıyla korona sonrası için çıkardığı 10 dersi şöyle sıralıyor.
Ders 1: Belaya Hazır Olmak
İnsanlar daha uzun yaşıyor, daha çok üretiyor ve tüketiyor, yani daha büyük yaşıyor. Daha fazla enerji tüketen ve daha fazla atık ve sera gazı üreten alanlar yarattık. Salgın, doğanın intikamı olarak düşünülebilir. Şimdiki yaşama şeklimiz, hayvan virüslerinin insanlara bulaşması için pratikte bir davettir. Neden hastalıklar hayvanlardan bulaşıyor gibi görünüyor? İnsanlar zenginleştikçe daha fazla et yeme eğilimindedirler. Bu küresel olarak gerçekleştiğinde, etki şaşırtıcıdır: Dünya çapında her yıl yaklaşık 80 milyar hayvan et için kesilmektedir (ve buna balıklar dahil değildir). Ancak bu muazzam talebi karşılamanın çevreye ve sağlığımıza büyük maliyeti vardır.
Yarasalar intikamını aldı!
Hayvansal ürünler kalorinin yalnızca % 18'ini karşılar, ancak dünyadaki tarım arazisinin% 80'ini kaplar. İşte bu yıllık 80 milyardan fazla hayvanın kesilmesi ve tüketilmesi sırasında bizler hayvanlardan geçecek hastalıklara daha açık hale geliyoruz. Peki neden yarasalar? Çünkü yarasalar biyolojik olarak pek çok canlıdan daha güçlüdürler. Virüslere ve kuduz gibi patojenlere duyarlılıkları yüksektir. Kolaylıkla bir konak haline gelebilirler. Bir çok kültür için yarasa çok değerli bir besindir. Bu nedenle pek çok büyük şehir egzotik hayvan pazarlarında yarasa eti satılır. Bu kültürler yarasa gibi egzotik hayavnların onları güçlü ve yenilmez yaptığına inanır. Evet yenilmezdirler ve yenilmediler ancak bizler bu sefer bu yenilmez hayvanlar karşısında yenildik. Yarasalar intikamını aldı!
İklim değişikliği geniş bir konudur. Ama yarattığımız ekosistem hastalıklar için misafirperver koşullar hazırlıyor. Ayrıca daha fazla toprağı çöle çeviriyor. Biyoterör her zaman karşı karşıya olduğumuz en büyük tehlikedir. Bütün ülkeleri Nükleer silahla suçlarken, biyolojik tehlikeleri gözden kaçırıyoruz. Oysa, biyolojik silahlar bundan çok daha fazlasıdır. Ucuza ve kolayca üretilip, kolaylıkla saklanabilirler. Nükleer silahlar için başlatılan savaşlar aksine, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi, bir avuç insan tarafından öylesine yapılan bir anlaşmadır.
Ders 2: Önemli Olan Devletin Miktarı Değil Kalitesidir
“The Economist” 1960'tan beri kaydedilen tüm salgınlara bakıldığında, diktatörlüklerin genellikle salgınları kötü yönettiğini buldu. Genel olarak, demokrasiler salgınla daha iyi başa çıkabiliyorlardı. Ölüm oranları daha düşüktü. Ayrıca, Nobel ödüllü ekonomist Amartya Sen, demokrasilerin kıtlıklara diktatörlüklerden daha iyi yanıt verdiğini, çünkü yayılmalarını önlemek için gerekli olan serbest bilgi akışına izin verdiklerini dile getirdi. Oysa, otokrasilerde bilginin yayılması yasaktı ve bilgiye erişim için yapılan baskı bu seçilmiş yetkilileri rahatsız ediyordu. Çin’in başarıya giden tek yolu: tam kilitlenme ve kapanma yaklaşımıydı. Diğer ülkeler hastalığı daha az zorlayarak daha etkili bir şekilde yönettiler. Amerika, krizin bazı kısımlarını kötü bir şekilde ele aldı. Evet kabul, salgını göz ardı edip yayılmasını hızlandırdı, ancak sonrasında muazzam bir yardımda bulundu ve halkın krizden en az sekilde etkilenmesini sağlamaya çalıştı. Amerika’nın büyük şirketleri ustaca ayarlandı ve araba üretim hatlarının istendiğinde solunum cihazı fabrikalarına dönüşmesi sağlandı..
Basitçe hükümetin boyutunu büyütmek toplumsal sorunları çözmek için çok az şey yapar.
Uzun yıllar boyunca dünyanın Amerika'dan öğrenmesi gerekiyordu. Ama şimdi Amerika'nın dünyadan öğrenmesi gerekiyor.
Şu anda Amerika kadar özgür, ancak çok daha yetkin hükümetlere sahip birçok liberal demokrasi var. Zamanımızın acil zorluklarıyla (altyapı, iş eğitimi, iklim değişikliği, halk sağlığı) mücadele ederken, Amerikan hükümetinin bir nesildir başarısız olduğuna dair çok sayıda kanıt var. Covid-19, birçok uyarıdan yalnızca en yenisi, belki de en ciddi olanıdır. Ben büyük hükümetin hayranı değilim. Basitçe hükümetin boyutunu büyütmek toplumsal sorunları çözmek için çok az şey yapar. İyi hükümet, sınırlı güç, ancak açık yetki hatları ile ilgilidir. Görevlilere özerklik, takdir yetkisi ve kendi kararlarını uygulama yeteneği vermekle ilgilidir. Ülkelerine hizmet etme ve bunu yaptıkları için saygı kazanma şansından ilham alan parlak, özverili insanları işe almayı gerektirir. Bu, bir gecede yaratılabilecek bir şey değildir. Washington, dünyanın rezerv para birimine sahiptir ve trilyonlarca dolar basabilir. Hala gezegendeki en büyük orduyla övünüyor. Amerika, dijital dünyaya hakim olan devasa bir teknoloji endüstrisine sahiptir. Ülkenin geniş iç pazarı, ticaretin ve dış rekabetin birçok baskısını görmezden gelebileceği anlamına geliyor. Ama bunlar koltuk değneği. Ülkeyi destekliyorlar, cezaya çarptırılmamasına neden oluyorlar. Amerikalılar şimdiye kadar hatalarının gerçek bedelini asla yaşamadılar. Amerika asla çökemeyecek kadar başarılıdır, ancak dinamik ekonomi ve işlevsiz politikaların gelişigüzel bir karışımıyla birlikte yavaş yavaş aşağıya doğru yönelebilir. Ülke daha dar görüşlü ve daha az küresel hale gelebilir, etkisini ve yenilikçiliği kaybederken, tamamen istisnai olduğu fantezileriyle kendisini teselli edebilir. Uzun yıllar boyunca dünyanın Amerika'dan öğrenmesi gerekiyordu. Ama şimdi Amerika'nın dünyadan öğrenmesi gerekiyor. Ve en çok öğrenmesi gereken şey hükümettir - büyük ya da küçük değil ama iyi bir hükümet.
Ders 3: Sadece Piyasalar Yetmez
Gelecekte zorlu ekonomik rüzgarlarla karşı karşıya kalacağız. Daha derin yapısal değişimleri gerektirecek. Böyle bir büyümenin, en azından gelişmiş dünyada ve öngörülebilir gelecekte yavaş kalması muhtemeldir. Ancak dinamizmi teşvik etmenin ve aynı zamanda fırsatları daha fazla insana yaymanın yolları da var. Uygun şekilde ayarlanmış düzenlemeler, rekabetin özgür ve adil olmasını sağlayabilir. Vergi politikaları, işçilere daha fazla ve sermayeye daha az yardımcı olacak şekilde düzenlenebilir. Hükümetler, bilim ve teknolojiye büyük yatırımlar yapmaya geri dönmelidir. Eğitim ve yüksek eğitimin de bürokrasiyi en aza indirmek ve en iyi eğitimi sağlama hedefine odaklanmak için bu hükümet programlarının yeniden yapılandırılmasıyla el ele gitmesi gereken daha fazla fona ihtiyacı vardır. Buradaki zorluk, vatandaşların bu küresel rekabet ortamını ve teknolojik dinamizmi silahlandırarak - gelişmelerini sağlayacak araçlar, (eğitim ve güvenlik ağları) ile - karşılaşmalarını mümkün kılmaktır. Danimarka gibi Kuzey Avrupa ülkeleri dünyaya açık kalarak halklarını silahlandırırken dinamik, demokratik, güvenli ve adil bir yol bulmuşlardır. Piyasaların şaşırtıcı derecede güçlü olduğunu ancak yeterli olmadığını anladılar. Destekleme politikalarına ihtiyaç duyduklarını farkettiler. Hepimiz onların en iyi uygulamalarını kendi ulusal gerçeklerimize uyarlamalıyız. Gerçekten alternatif yok.
Hükümetler, bilim ve teknolojiye büyük yatırımlar yapmaya geri dönmelidir.
Onlarca yıl bulaşıcı hastalıkları araştıran Fauci gibi halk sağlığı yetkilileri yerine parti liderlerine ve partizan haber ve analiz kaynaklarına güvendiler.
Ders 4: İnsanlar Uzmanları, Uzmanlar Da İnsanları Dinlemeliler
Üç siyaset bilimci, Covid-19 sırasındaki davranışları araştırdı. Bulguları çarpıcıydı. Ellerinizi yıkadığınız, başkalarıyla temastan kaçındığınız ya da kendi kendinizi karantinaya aldığınız konusundaki en iyi tahminin nerede yaşadığınız ya da kaç yaşında olduğunuza değil, parti üyeliğinize dayandığını buldular. "Partizanlık, ölçtüğümüz her şeyden daha tutarlı bir davranış, tutum ve tercih öngörüsüdür." O zamandan beri ve çok sayıda başka çalışma da benzer bir sonuca ulaştı. Virüsün ölüm kalım meselesi olduğu konusunda bile, insanlar uzmanların tavsiyelerini politikalarının prizmasından alıyorlardı.
Onlarca yıl bulaşıcı hastalıkları araştıran Fauci gibi halk sağlığı yetkilileri yerine parti liderlerine ve partizan haber ve analiz kaynaklarına güvendiler. Bu, bazı eleştirmenlerin “cahil seçmenler” hakkında öfkelenmelerine yol açtı, ancak sorun cehalet değil. Sosyal psikolog Jonathan Haidt ve diğerleri, insanların tercih ettikleri bir sonuca varmak için argümanlarını oluşturdukları “motive edilmiş akıl yürütmenin” gücünü vurguladılar. Bazı araştırmalar, çok okuyan ve haberleri dikkatle takip eden “bilgili seçmenlerin” aslında bu tür partizanca düşünenlerden daha suçlu olduklarını ortaya çıkardı. Bu fenomeni inceleyen iki siyaset bilimci Christopher H. Achen ve Larry M. Bartels'in öne sürdüğü gibi, daha uygun olan terim "seçmenleri rasyonelleştirmek" olabilir. Bilgili seçmenler de gerçekleri okur ve tartışmaları takip ederler ama bilgilerini kullanarak önceden var olan önyargılarını haklı çıkarıp ve desteklerler. Kriz şudur: “Bir yönetim şekli olarak, aynı şeyleri öğrenemeyecek ya da bilemeyecek duruma geldik ve bu nedenle tutarlı bir şekilde birlikte hareket edemeyeceğiz.” Günümüzde uzmanları dinlemek, haberleri okumak ve gerçekleri öğrenmek artık tarafsız eylemler değil, daha çok politik anlamlarla yüklüdür.
“Bir zamanlar entelektüellerle, ona ihtiyaç olmadığı için nazikçe alay edilirdi; şimdi onlara çok ihtiyaç duyulduğu için şiddetle kızılıyor."
Pek çok insan için "uzmanların tavsiyesi", yeni yönetici sınıfın yani meritokratların daha büyük bir tahakküm stratejisinin bir parçasıdır. Tüm gelişmiş ülkeler artık bir meritokrasi tarafından yönetiliyor. Okullar, başvuru sahiplerini büyük ölçüde test puanlarına göre kabul eder ve şirketler, insanları çoğunlukla başka türden kimlik bilgilerine göre işe alır ve terfi ettirir. Hükümet, iş dünyası, sanat ve kültür alanlarındaki çoğu liderin üniversite eğitimi vardır ve birçoğunun da yüksek lisans derecesi vardır. Covid bölünmesi aynı zamanda bir sınıf bölünmesidir. Bir düzeyde, bu elitizm karşıtlığı, birçok insanın modern dünyada dolaşırken deneyimlediği güçsüzlük hissinin bir yansımasıdır. Uzmanların ve entelektüellerin, bilgi ve gücün anahtarlarını elinde tuttuğu görülüyor. Büyük Amerikalı tarihçi Richard Hofstadter, onlarca yıl önce bu gerçek üzerine düşünerek şöyle yazdı: “Bir zamanlar entelektüellerle, ona ihtiyaç olmadığı için nazikçe alay edilirdi; şimdi onlara çok ihtiyaç duyulduğu için şiddetle kızılıyor."
Öyleyse, biz bu pandemi ve gelecekteki krizlerde ilerlerken, insanların uzmanları dinlemesi gerektiğini açıklığa kavuşturalım. Ancak uzmanların da insanları dinlemesi gerekiyor.
Dünya çok karmaşık bir hal aldı. Bu zamanlarda büyük şirketlerden küçük eyaletlere kadar ulusların işlerini yönetmek için daha fazla uzmana ihtiyacımız olacak, daha azına değil. Bu, kaçınılmaz olarak onları bir tür elit, bilgisi onlan, yetki ve güç veren bir grup yapar. Modern çağda içgüdülerle yönetim ve cehaletin kutsanması gibi bir alternatif düşünülemez. Son zamanlarda - Amerika, Brezilya ve başka yerlerde de denendiği ölçüde, sonuçlar iç karartıcı olmuştur. Ancak uzmanlar ve seçkinler, insanlarla nasıl bağlantı kuracaklarını ve ihtiyaçlarını ön ve merkezde nasıl tutacaklarını düşünmek için daha fazla özen göstermelidir. Meritokrasinin en büyük ahlaki başarısızlığı, toplumdaki yüksek mevcudiyetinizin başarısının sizi herhangi birinden temelde üstün kılmasıdır. Sonuçta, demokrasilerde, en azından halkın istekleri yegane otorite kaynağıdır. Öyleyse, biz bu pandemi ve gelecekteki krizlerde ilerlerken, insanların uzmanları dinlemesi gerektiğini açıklığa kavuşturalım. Ancak uzmanların da insanları dinlemesi gerekiyor.
Ders 5: Digital Hayat
Pandemi sırasında görüldü ki halkın en fazla ihtiyaç duyduğu dijital teknolojiler, halkın kamusal hizmet almada sorun yaşadığı sağlık ve eğitim konuları. Sigorta masrafları ve kamusal hizmet kısıtlılıkları baz alındığında, sağlık sektörü giderek daha fazla dijitalize olarak karşımıza çıkmakta. Bunun başlıca nedenlerinden biri, sağlık sektörünün veri toplama, analiz etme ve yorumlama üzerine kurulmuş olan pozitif bir bilim olmasından kaynaklıdır. Bu noktadan bakıldığında AI programlarının sağlık sektörü için giderek daha büyük vazgeçilmezler olacağı ön görülmektedir..
AI'nın koronavirüse karşı mücadelede tökezlediğini düşünerek söylemek gerekir ki, bu sadece birçok şeyin belirsiz olduğu özel durumlarda gerekli verilerin elde edilmesinin zorluğundan kaynaklıdır. Zamanla, koronavirüs hakkında daha iyi veriler olacak ve onu kullanmanın yenilikçi yolları bulunacaktır. Örneğin, toplu termal taramalar, kamusal alanlardaki büyük kalabalıklar arasında bile olası hastalıkları hızla tespit etmek gibi alternatifleri bize sunabilecektir. Çığır açan tıbbi araştırmalarda yapay zeka etkileyici sonuçlar vermeye devam edecek. Örneğin üç boyutlu haritalamada, Proteinlerin yapı tespiti, yada hasta değerlendirmeleri…
Ancak AI, mantığını açıklamadan, yapabileceğimizden daha iyi yanıtlar üretirse, o zaman yapay zekaya tapacağız!
İş imkanlarının azalması çok büyük bir sorundur, ancak bunu çözebilsek bile, AI bizi daha da büyüğü ile karşı karşıya getiriyor: Makineler! Makinelerin kontrolünü kaybedecek miyiz? Peki, bu bilgisayarlar, insanların olduğu gibi bilinçli olacak mı? Ahlakları olacak mı? Russell ne olabileceğine dair güzel bir örnek veriyor: Bir bilgisayardan kanseri bitirmesini isteyin. Şöyle bir bakarak, bunun en kolay yolunun “tüm insanları öldürmek” olduğu sonucuna varabilir. Sonuçta hastalık da yok olmuş olur!
Yapay zeka destekli bilgisayarlar tam birer kara kutudur. Doğru cevaba ulaştıklarını biliyoruz, ancak nasıl ve neden olduğunu bilmiyoruz. Bu, insan yargısına nasıl bir rol bırakıyor. Ancak AI, mantığını açıklamadan, yapabileceğimizden daha iyi yanıtlar üretirse, o zaman yapay zekaya tapacağız!
Ders 6: Aristo Haklıydı, Biz Sosyal Hayvanlarız.
İyi bir kamu politikası ile Covid-19 tipi bir salgın sırasında bile şehir hayatını güvenli hale getirilebilir. Yurt dışına bakarsanız, büyük şehirler virüsü şaşırtıcı derecede iyi idare etti. Sağlık ve hijyene yatırım yaptılar ve koronavirüse erken, agresif ve akıllıca tepki verdiler. İyi liderliğe sahip herhangi bir şehir için bu durum kader değildi, sadece yoğunluktur. Salgın büyük şehirlerde karşılaşılan sorunlardan sadece bir tanesidir.
İnsanlar şehirleri yaratır ve şehirler insanı yapar - bunlar aynı madalyonun iki yüzüdür.
Pandemi, insanlara birliğin gücünü gösterdi. Siyaset biliminin ilk eserlerinden biri olan ve MÖ 350 civarında yazılan Aristotles’in “Politika”sı, ilk sayfalarında insanın doğası gereği "sosyal bir hayvan" olduğunu ilan eder. İfade bazen "politik hayvan" olarak da çevrilmektedir. Her ikisi de aynı anlamını yansıtır. Aristoteles, insanların bir şehir dışında kendilerini meşrulaştıramayacağını açıklayarak, onları kendilerini yalnızca arı kovanlarında -gerçekten- geliştirebilen arılarla karşılaştırır. Ona göre insanlar, doğumda tam olarak oluşmadıkları için sıra dışı hayvanlardır. Çevreleri tarafından şekillendirilmeleri gerekir ve onları tam anlamıyla yetişkinler haline getirmenin en iyi yolu şehirdir. Aslında, şehrin temel amacı bizi örnek insanlar ve en önemlisi vatandaşlar haline getirmektir. Aristoteles'e göre şehirler temelde anıtlar ve parklarla ilgili değildir; insanlar ve onların karakterleri hakkındadır. İnsanlar şehirleri yaratır ve şehirler insanı yapar - bunlar aynı madalyonun iki yüzüdür.
Şehirlerimizin felaketlerle karşı karşıya kaldıklarında bile büyüyüp dayanmasının nedeni, çoğumuzun doğal olarak katılım, işbirliği ve rekabete çekilmemizdir. Şehir yaşamı için gereklilikler (iş, arkadaşlık, eğlence, kültür veya yukarıdakilerin tümü) değişiklik gösterir. Ancak bu dışsal nedenlerin altında sosyal etkileşime yönelik derin dürtüler yatmaktadır. Covid-19, burada bir değişiklik yapmayacaktır. Aslında, karantinanın izolasyonu, insanlara bu basit ama derin kavrayışı hatırlatan ters bir etkiye sahip olabilir. Bizler doğası gereği, sosyal hayvanlarız, şehirlerden vazgçemeyeceğiz.
Ders 7: Eşitsizlik Daha Da Kötüleşecek
Pandemi, gelişmekte olan ülkelerin son çeyrek yüzyılda elde ettiği kazanımların çoğunu silebilir ve bizi büyük ve genişleyen küresel eşitsizliğin olduğu bir dünyaya geri döndürebilir.
Gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda, nüfusun büyük kesimi her gün kendilerini ve ailelerini beslemeye yetecek olandan daha az para kazanıyor. Dolayısıyla bu durum hükümetleri bir ikilemle karşı karşıya bıraktı: Ekonomiyi kapatırlarsa insanlar açlıktan ölür. Açık tutarlarsa virüsten ölür (virus yayılırdı). ABD, Avrupa, Japonya ve Çin'deki ekonomik zarar çok büyük. Ancak darbeyi yumuşatmak için yapılan büyük hükümet harcamalarıyla iyileşecektir. Bu ülkeler, özellikle Amerika, trilyonlarca doları görece düşük faiz oranlarıyla kolayca borç alabilir. Zaten yeterince borçlu olan yoksul ülkeler için durum böyle değil. Ekonomilerini ayakta tutmak için, bu ülkeler dolar cinsinden ve yüksek faiz oranlı krediler almak zorunda kalacaklar. Sonrasında da bu kredileri hızla değer kaybeden para birimleriyle geri ödemeleri gerekecek. Sonunda, muazzam borç affetme programları olmadan, gerçek hiperenflasyon veya temerrüt ihtimaliyle karşı karşıya kalacaklar. Zengin ve fakir ülkeler arasındaki farklar, muhtemelen daha da artacak.
Daha da büyük gerçek şu ki, internet rekabeti mümkün kılan bir platform olmaktan çok uzaktır.
Eşitsizliğin hikayesi sadece uluslarla değil, ayrıca şirketlerle de ilgilidir. Büyüklerin büyüyeceği kurumsal yaşamda, emniyetli ve güvenli alana çekilme, kendini gösterecektir. Söylendiği gibi sermaye bir korkaktır. Salgının ilk aylarında gelişmekte olan piyasalardan 100 milyar dolardan fazla para çekildi. Bu, devam eden bir trendin hızlanmasıdır.
Günümüz ekonomisinde büyük, güzeldir. Büyüklük, şirketlerin zamanımızın küreselleşme ve bilgi Devrimi gibi iki baskın ekonomik eğiliminden yararlanmasına olanak tanır. Volkswagen ve Ikea'nın Çin ve Endonezya pazarlarına girmesi küçük firmalara göre daha kolaydır. Büyük bankalar dünya çapında yeni müşteriler bulabilirken, bölgesel olanlar bulamaz. İnternet, her yerde müşterilerin küçük girişimlere erişimini sağlayan nihai yükseltici olacaktı. Ancak bazı gerçekler var. Daha da büyük gerçek şu ki, internet rekabeti mümkün kılan bir platform olmaktan çok uzaktır. İnternet doğası gereği tarihte nadiren görülen bir ölçekte tekellerin yaratılmasını teşvik ediyor. Örneğin: İnternet, anında fiyat karşılaştırmalarına olanak tanır, böylece müşteriler her zaman mümkün olan en ucuz fiyata satın alabilir. Bu nedenle, sabit maliyetleri büyük gelirlere yayılmış büyük firmalar, küçük firmalara göre daha avantajlıdır. Bugün, belirli bir sektördeki lider şirket rutin olarak pazar payının yaklaşık % 50'sine sahiptir.
Mega şirketler, en büyük nakit akışını elde etmelerini sağlayacak lobici ordularına sahiptir.
Büyüklüğün avantajları internet şirketlerinin ötesine geçiyor. Büyük firmalar daha güçlü kredi limitlerine sahiptir. Böylece, krizleri kolay atlatır. Bölgesel veya küresel markalara ve daha geniş arz ve talep ağlarına sahiptirler. Bazı ekonomiler hızlı toparlanırken diğerleri durgun kalsa dahi, büyük şirketler, bir şekilde, küçük bir yerel işletmenin yapamayacağı büyüme alanlarına odaklanarak avantaj sağlayabilir. Mega şirketler, en büyük nakit akışını elde etmelerini sağlayacak lobici ordularına sahiptir.
Genel olarak, kargaşa ve değişim zamanlarında insanlar yerleşik markaların güvenliğine yönelecekler. Borsa, yıllardır hisse fiyatlarını yükselmeye devam eden en büyük firmaları tercih ediyor. Federal Rezerv’in, Covid krizinden sonra ekonomiye bir “taban” sağlamak için çok çeşitli varlıkları garanti etme eylemi, vahşi riskler almış olanlar da dahil olmak üzere yerleşik oyunculara fayda sağladı.
Tarihsel olarak ders şudur: artan eşitsizlikler reformlarla ele alınmazsa, devrim kaçınılmazdır.
Pek çok bilim insanına göre yüksek düzeydeki eşitsizlik kötü ekonomik ve siyasi kararların bir sonucudur. Sermaye, en verimli işletmeleri ödüllendirerek teknoloji gezegeninde özgürce hareket etmektedir. Bunun nedeni, teknoloji sayesinde rutin görevlerin dahi giderek daha hızlı, daha ucuz ve insanlardan daha iyi gerçekleştiriliyor olması. Yapay zeka yalnızca değişiklikleri hızlandıracak ve eşitsizliğe katkıda bulunacak. Ancak bu yapısal değişiklikler, eşitsizliğin yükselişine katkıda bulunan tek faktör değildir. Hükümet politikaları da zenginleri desteklemektedir. Pek çok Batı ülkesindeki vergi kanunları sayısız şekilde emeğe kıyasla sermayeyi tercih eder. ABD eyaletlerinin çoğunda "çalışma hakkı" yasalarıyla birçok sendika güç kazanmakta giderek daha fazla zorlanıyor. Tarihsel olarak ders şudur: artan eşitsizlikler reformlarla ele alınmazsa, devrim kaçınılmazdır.
Ders 8: Küreselleşme Ölmedi
Her kriz ülkeleri yakınlaştırırken, başka sorunların oluşmasına, ülke içinde sorunlara ve en nihayetinde küresel ayrışmaya neden olur.
İnsanlar on yıllardır küreselleşmeyi protesto ediyor ve ölümü konusunda uyarıda bulunuyorlar. Onu kınayan kitaplar, siyasi hareketler ve itirazların çoğu bu sözüm ona korkunç gelgiti tersine çevirme fikrine dayandırıldı. Ama bunu yapan oldu mu? Hayır! Bunu kimse yapabilir mi? Hayır! Salgının ilk haftalarında yazar Zachary Karabell, verileri daha yakından inceledikten sonra, "Muhtemelen, Küreselleşme hakkında zaten bildiklerimizin yeni bir onayını bulduk: Nefret etmek kolay, hedeflemek uygundur ama durdurmak imkansızdır" diye yazdı. Şoklar, ülkeleri fikirsel olarak yakınlaştırır. Benzer hamleleri baki kılar. Finansal şoklarda bu daha fazladır. Fakat her kriz ülkeleri yakınlaştırırken, başka sorunların oluşmasına, ülke içinde sorunlara ve en nihayetinde küresel ayrışmaya neden olur.
Covid-19 ve bunu izleyen ulusal karantinalar, ekonomik göstergelerin herhangi bir döneminde olduğundan daha dramatik bir şekilde düşmesine neden oldu. Son kırk yılda dünyayı dönüştüren malların, hizmetlerin, paranın ve insanların serbest akışını tersine çevirmek için bir güçler kümesi bir araya geliyor gibi görünüyordu.
5 milyon uluslararası öğrenci, 270 milyon göçmen, her yıl 1,5 milyar turist gezisi. Bunların hepsi tersine çevrilebilir mi?
Peki bu model Çalışır mı? Dünyanın dört bir yanındaki şirketler ürünlerini Amazon, Facebook ve Alibaba gibi platformlarda satıyor ve üretimi, pazarlamayı ve teslimatı geliştirmek için dijital araçlar kullanıyor. Sonuç olarak, dijital ekonomi patlama yaşıyor.
Doğu Asya'dan Afrika'ya kadar dünyanın dört bir yanındaki ülkeler ticaret yapmak ve bağlantı kurmak için daha fazla yol aramaya devam ediyor. Halkınızın yaşam standartlarını yükseltmek istiyorsanız, insanlığın geri kalanından alıp satmanın yollarını bulmalısınız.
Yatırımlar dünyanın her yerine akıyor. Mallar bir grup ülkede üretilir ve daha sonra başka bir ülkede pazarlanır, satılır ve hizmete sunulur. Bazen bir ürün ülkeler arasında beş veya altı kez ileri geri hareket eder. Bilgi anında dünyanın her yerine yayılır. Tüm bunların altında, insanların durmak bilmeyen hareketi var. 5 milyon uluslararası öğrenci, 270 milyon göçmen, her yıl 1,5 milyar turist gezisi. Bunların hepsi tersine çevrilebilir mi?
Kısacası, küreselleşme ölmedi. Ama onu öldürebiliriz.
Belki de artış oranları yavaşlayacak veya mütevazı bir şekilde geri çekilecektir, ancak küreselleşmeyi ileriye iten o kadar çok yapısal güç var ki, tam ölçekli bir tersine dönme, büyük sonuçları olan büyük bir çözülmeyi gerektirecektir. Bununla birlikte, gevşediğini hatırlamalıyız. Bu, modern tarihte daha önce bir kez oldu ve yine olabilir diye düşünebiliriz. Ancak, tarih tekerrür etmez ama değişir (uyumlanır). Ve yeni bir küreselleşme ve teknolojik değişim çağında yaşarken, uluslararası ilişkilerdeki en eski öykülerden birinin geri dönüşünü görüyoruz. Yeni bir büyük gücün yükselişi ve bunun mevcut hegemonyada yarattığı huzursuzluk. Sert kenarlı real politik, Çin'in yükselişi ve onunla ABD arasındaki yoğunlaşan büyük güç rekabeti ile geri dönebilir. Gezegendeki en büyük iki ekonomi. İki ülke arasındaki karşılıklı bağımlılık seviyeleri göz önüne alındığında, devam eden çatışma zorlayıcı ve maliyetlidir. Nihayetinde,bunun her iki ülkenin ortalama vatandaşı için büyük ölçüde ters etki yaratacağı söylenebilir. Ancak Norman Angell'in keşfettiği gibi, bu olmayacağı anlamına gelmemeli. Kısacası, küreselleşme ölmedi. Ama onu öldürebiliriz.
Gelecekteki uluslararası politikanın şekline baktığımızda, iki kutupluluk kaçınılmazdır. Soğuk savaş bir seçimdir.
Ders 9: Dünya Çift Kutuplu Hale Geliyor
Pandemi Amerika Birleşik Devletleri’nin, kendi iç sistemindeki zayıflıkları vurguladı ve dünya lideri olarak imajını zayıflattı ve hayal kırıklığını besledi. Amerikan kapitalizm ve demokrasi modeli çöküştedir. On yıllardır İnternet, dünyanın her yerinden insana daha geniş yönler ve daha acımasız bazı modeler sundu ve Amerikan modelinden geri çekildiler.
ABD’de çok daha fazla silahlı şiddet, polis silahlı saldırısı ve diğer gelişmiş ülkelere göre daha çok hapishane mahkumu var. Eşitsizlik belirgin şekilde daha büyük. Çok sayıda insan temel sağlık sigortasından yoksun. İyileşmemiş ırksal ayrım devam ediyor. Hindistan'da büyürken insanlar Amerikan dış politikasını eleştirirdi, ancak yine de Amerikan modelinin en gelişmiş ve dünyada başarılı olduğunu düşünürlerdi. Bu, belkide gücün göz kamaştırıcılığıydı. Bugün, insanlar bu modele çok daha büyük bir şüphecilikle ve hatta bazen, evet, acımayla yaklaşıyorlar. Artık Amerika tek ve yegane güç olmaktan çıktı. ABD-Çin bipolaritesi oluştu. Dünya iki ucundan çekilmiş bir fırıldak gibi dönmektedir. İpler gerildikçe, dünya buna gömülü kalır. Dünya, çok yönlü, çok uluslu küresel bir dünya hayal ediyor ancak şimdilik pandemi sonrası döneceğimiz kalıcı, güçlü, çok taraflı bir dünya henüz yok. Bu nedenle, gelecekteki uluslararası politikanın şekline baktığımızda, iki kutupluluk kaçınılmazdır. Soğuk savaş bir seçimdir.
Ders 10: Bazen en büyük realistler idealistlerdir.
Amerikan egemenliğindeki bir uluslararası düzenin restorasyonu mümkün değildir. Artık dünya çok kutuplu bir dünya değil, ama çok taraflı bir dünya. Bilge liderler, herhangi bir ülke tarafından uluslararası alanda tek başına çok az şeyi başarılabileceklerini bilirler. Bu ülke ABD veya Çin olsa bile durum değişmez. Amerika bu yeni çağda çok önemli bir rol oynayabilir. ABD, Lider güç olarak hala gündemi belirleyebilir, koalisyonlar oluşturabilir ve kolektif eylem organize edebilir. Ancak, bu hegemonik rolünden farklı bir rol olur. Washington’un emperyal sınıfı, gerçek bir danışma ve diplomasi ihtiyacına direnebilir. Bu yeni çok taraflılığın avantajları olabilir. Büyük ve küçük diğer ülkeler için daha fazla katılımı esas alabilir, çünkü Brezilya'dan Güney Afrika'ya, Hindistan ve Endonezya'ya uzanan ülkeler uluslararası sistemin küresel karakterini kabul ediyor. İşe yararsa, daha fazla ülkeye daha fazla ses veren uluslararası bir sistem, daha canlı bir demokratik sistemle sonuçlanacaktır.
Kriz doğası gereği küreseldir, zengin ve fakir tüm ülkeleri etkiler. Böyle bir ortamda, herkes bir ölçüde güvende olmadıkça, hiçbiri güvenli değildir.
Çok taraflılık dürtüsü tamamen idealist değildir. ABD, Avrupa, Japonya, Güney Kore ve özellikle Çin, açık, kurallara dayalı bir sistemin parçası olmaları sayesinde ölçülemeyecek kadar çok şey kazanmıştır. Hepsi, hatta Pekin bile, evi yıkmaktansa bu sistemi sürdürmek için her türlü teşvike sahip olacaktır. Rusya daha çok bir oyunbozan, bazen ekmek arayışında kaos tetikleyicidir. Ama, yine de ülke her geçen yıl güçlenmekte ve kendini zamanla daha izole bir halde bulması olasıdır. Hindistan ve diğer yükselen güçlerin çoğu, Çin'in bir kurumlar ve kurallar ağı tarafından sınırlandırıldığı bir sistemi, aynı zamanda onları kısıtlasa bile hoş karşılar. Böyle bir dünyada daha fazla istikrar ve refah bulacakları kesindir. Her şeyden önce, işlevsel çok taraflı bir sistem, ortak sorunları çözme şansı sunar.
Pandemi, birbirine bağlı bir dünyanın risklerini ve fırsatlarını mükemmel bir şekilde göstermektedir. Kriz doğası gereği küreseldir, zengin ve fakir tüm ülkeleri etkiler. Böyle bir ortamda, herkes bir ölçüde güvende olmadıkça, hiçbiri güvenli değildir.
Vizyoner bir bakışla işbirliğinin dünyayı değiştirebileceğine inanmak. Bu hayal ürünü değil, sağduyudur.
İşbirliği çerçevesine sahip olmanın bir yolunu bulamazsak, sınırsız milliyetçi bir rekabet dünyasıyla karşı karşıya kalacağız. Bunun dünya için sonuçları oldukça yıkıcı olacaktır, ama bunu kimse önemsemiyor. Dünyanın en dinamik ve teknolojik açıdan en gelişmiş iki ülkesi olan ABD ve Çin, uzayın askerileştirilmesinden siber uzayın silahlanmasına kadar, sınırsız bir yapay zekayla silahlanma yarışına girerlerse sonuçları tüm dünya için felaket olabilir. Kesinlikle inşa ettiğimiz yoksulluğu hafifletme ve hastalıklarla mücadele etme için ortak çabalarla küresel ticaret, seyahat ve iletişimin açık bir dünyası gibi kavramlardan oluşan bir dünyanın sonu anlamına gelir.
İnsanlar işbirliği yaparlarsa, tek başlarına hareket ettiklerinden daha iyi sonuçlar ve daha kalıcı çözümler elde edeceklerdir. Uluslar savaştan kaçınabilirlerse, halkları daha uzun, daha zengin ve daha güvenli hayatlar sürecektir. Ekonomik olarak iç içe geçerlerse, herkes daha iyi durumda kalır. Tennyson’un önceki şiirinin kalbindeki umut, Truman'ın cüzdanında sakladığı umut. Vizyoner bir bakışla işbirliğinin dünyayı değiştirebileceğine inanmak. Bu hayal ürünü değil, sağduyudur.
SONUÇ
Önümüzde birçok gelecek senaryosu var. İçimize dönüp milliyetçiliği ve kişisel çıkarları kucaklayabiliriz ya da bu küresel salgını küresel işbirliği ve eyleme bir teşvik olarak görebiliriz. Daha önce hiç böyle bir yol ayrımıyla karşılaşmamıştık. Bugün dünyaya baktığımızda, ileriye doğru ve hızla ilerleyen trendlerin olduğu açık. Bazılarını tarif etmeye çalıştım. Ekonomik gelişme, her zamankinden daha büyük iklim riskleri yaratıyor. Demografik ve diğer nedenlerle ülkeler daha yavaş büyüyor. Zenginler zenginleşiyor; büyükler büyüyor. Küçükler aynı hızla küçülüyor. Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki tarihte ilk kez insanlar kendi yaratımları üzerindeki kontrolünü kaybedebilir. Küreselleşme devam edecek, ancak ona karşı olan muhalefet gittikçe yükseliyor. Milletler daha dar görüşlü hale geliyor. ABD ve Çin, oldukça dramatik ve uzun süreli bir çatışmaya doğru gidiyor.
Ancak bu eğilimleri şekillendiren ve değiştiren seçimler yapabiliriz. Yavaş büyüyen, artan doğal tehlikelerle ve artan eşitsizliklerle dolu bir dünyada, her zamanki gibi işimize devam edebiliriz. Ya da şaşırtıcı bir değişim çağında insanları ihtiyaç duydukları beceriler ve güvenlikle donatmak için devasa yeni yatırımlar yapmak için, hükümetin muazzam kapasitesini kullanarak güçlü bir şekilde hareket etmeyi seçebiliriz. Yeni teknolojiler tarafından en çok tehdit edilenlerin çoğunu devreye sokarak 21.yy’a ait bir altyapı inşa edebiliriz. Karbon emisyonlarını, sadece gerçek maliyetlerini yansıtan bir fiyat koyarak sınırlayabiliriz. Ve dinamizm ve büyümenin yanı sıra direnç ve güvenliğe ihtiyacımız olduğunu fark edebiliriz (Aksi takdirde bir sonraki kriz dünyanın sonu olabilir). Avrupalı liderler, Covid-19'la kendilerinin geldiği yönü gördü. Başlangıçta ülkeleri birbirinden ayıran bir salgın, uzun zamandır aranan daha yakın bir birlik için katalizör olabilirdi. Entegrasyon ve izolasyon arasındaki aynı gerilim tüm dünyada görülebilir.
Pandemi, ülkeleri içe bakmaya yönlendiriyor. Ancak aydınlanmış liderler, salgın hastalıklar ve iklim değişikliği, siber savaş gibi sorunlara tek gerçek çözümün dışarıya, daha fazla ve daha iyi işbirliğine doğru bakmak olduğunu anlayacaklar. Kötü bir şekilde finanse edilen, zayıf bir Dünya Sağlık Örgütü'nün çözümü, ondan uzaklaşması umuduyla geri çekilmek değildir. Onu, daha çok finanse etmek ve ona daha fazla özerklik vererek bir acil sağlık durumunda, gerekirse Çin'e veya ABD’ye karşı koyabilmektir. Artık, hiçbir ülke tüm dünyayı organize edemez. Kimse bunu istemiyor. Haliyle; geriye sadece kaos, soğuk savaş veya işbirliği olasılıkları kalıyor. Eleştirmenlerin iddia ettiği gibi, gerçek uluslararası işbirliğinin bazı kolektif karar alma unsurlarını gerektirdiği doğrudur. Kulağa uğursuz gelse de, aslında ülkelerin her zaman yaptığı şey budur. Uluslararası telefon görüşmelerinden hava yolculuğuna, ticarete ve fikri mülkiyete, kloroflorokarbon emisyonuna kadar her şeyi düzenlediğimiz mekanizmadır.
Gelecekte de hayatta kalacaksak, işbirliği kesinlikle bize çatışmadan daha çok yardımcı olacaktır. Elbette trendler önemlidir. Teknolojik güçler, ekonomik gerçekler ve biyolojik zorunlulukların tümü, bir kişinin neler yapabileceğinin parametrelerini belirler. Karl Marx, “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yazarlar, ancak bunu istedikleri gibi yapmazlar. Bunu kendi seçtikleri koşullar altında değil, önceden var olan, geçmişten verilmiş ve aktarılan koşullar altında başarırlar." demiştir.
Bu nedenle en bilge liderler tarihi anlamaya, işyerindeki daha büyük güçleri değerlendirmeye ve insan eylemi için ne kadar yer olduğunu belirlemeye çalışır. Fırsatı değerlendirmek ya da heba etmek, elimizdedir!
- https://daktilo1984.com/ceviriler/yuval-noah-harari-covidle-gecen-bir-yildan-dersler/
- Zakaria, F. (2020) Ten Lessons For a Pandemic World, Norton & Company, ss.307.