15. Sayı / 4. Kısım
Radyo Programcısı ve Podcast Yayıncısı
Aykut Balcı
PODCASTLERİN İLGİ GÖRME SEBEBİ
İNSANLARIN YALNIZLIKLARI
Röportaj: Harun Akkoyun
Radyo Programcısı ve Podcast Yayıncısı Aykut Balcı:
Pandemi sırasında insanların yalnızlıkları ve bir şeyleri kaçırıyorum hisleri, podcastlerin ilgi görmesinde etkili oldu.
Kimsenin inkar edemeyeceği bir şey varsa o da pandemi sürecinin hayatımızdaki bakmak ve görmek fiillerine yaptığı yadsınamaz katkılardır. İnsanız ve doğamız gereği oluşan ihtiyaçlara göre pozisyonlar alıp çözümler üretiyoruz, bu çözüm üretme ve eklemlenme sürecinin içinde geçirdiğimiz iki yıllık süreç bunun açık göstergeleriyle doldu bile.
Aslında hayatımızda hali hazırda var olan konuları popüler hale getirdik ve önemsenmeye başladık. İletişimin ve iş yapabilme yöntemlerinin alternatiflerinin haricinde açlığımızı karşılayacak, ilgi odağımızdaki içerikleri tüketmenin yeni yollarına adapte olduk.
Bu açlığı arabada, yolda yürürken ya da evde otururken gidermek için, ister eğlenmek ister öğrenmek amacıyla olsun, son yıllarda hayatımıza podcast kavramını yoğun şekilde soktuk.
Podcastin dünyada hali hazırda var olan popülaritesi son birkaç yıldır ülkemizde de etkisini açıkça gösteriyor. Bu yüzden biz de bu konunun iç yüzünü her zamanki gibi uzmanına, yani bir podcast yayıncısına soralım istedik.
Detaylı ve samimi cevapları için Radyo programcısı ve podcast yayıncısı Aykut Balcı’ya çok teşekkür ederim.
Röportaj: Harun Akkoyun
Tüm dünyanın podcast ile tanışması 2005 yılında Steve Jobs’un iTunes’un podcasti destekleyeceğini duyurması ile başladı.
Podcast yayıncılığının yükselişini neye bağlıyorsun, neden bu kadar popüler oldu?
Podcastin tarihine baktığımızda aslında epey eskiye dayanıyor. Önemli kilometre taşları aktarmadan geçemeyeceğim. 2003 yılında Dave Winer radyo sunucusu arkadaşı Christopher Lydon için RSS feedleri mp3 dosyaları içerecek şekilde geliştirmiş ve Christopher Lydon NPR’daki programının ses dosyalarını web bloğundan RSS feed yoluyla dinleyicilerine ulaştırıyordu. Bu otomasyon bloglardaki ses dosyaları için büyük bir kolaylıktı. Teknik olarak sadece bir yerde yayınladığınız bir dosya her yerde aynı anda gözükebiliyordu. Adam Curry bir sonraki aşamada iPodder isimli bir program yazarak RSS feed yardımıyla indirilen ses dosyalarının Apple firmasının meşhur müzik çaları iPod’lara senkronize edilmesini, yani otomatik olarak aktarılmasını sağladı.
Tüm dünyanın podcast ile tanışması 2005 yılında Steve Jobs’un iTunes’un podcasti destekleyeceğini duyurması ile başladı. Podcast isminin ortaya çıkışı ise yazar Ben Hammersley’nin The Guardian’da 12 Şubat 2004’te yayınladığı makaleye dayanıyor. Bu konuda çok kesin bir bilgi olmamasına rağmen podcast isminin bilinen ilk kullanılışı bu makalededir. Kelime iPod ve broadcast (yayın) kelimelerini birleştirerek yaratılmıştır.
Ana akım medyada kendilerine yer bulamayan içerikler burada yer bulabiliyor; kolay ulaşılabilir olması, üretim zevki ve basit olması üretici tarafı bu mecraya yöneltti.
Bu aşamadan sonra yakın gelecekte podcastin çok büyüyeceğine inanılıyordu. Dünyanın birçok ülkesinde de böyle oldu. Ama Türkiye için aynı şeyi söylemek doğru değil. Türkiye için kırılma noktası daha geç, 2019 yılında oldu. 2019 yılından itibaren yükselen bir farkındalık ve pandemi ile birlikte zirve yapan bir podcast sektörü gördük. Bunun birçok sebebi var. Ana akım medyada kendilerine yer bulamayan içerikler burada yer bulabiliyor; kolay ulaşılabilir olması, üretim zevki ve basit olması üretici tarafı bu mecraya yöneltti. Pandemi sırasında insanların yalnızlıkları ve bir şeyleri kaçırıyorum hisleri podcastlerin ilgi görmesinde etkili oldu diye düşünüyorum. Ayrıca dünya üzerinde gerçekten podcast pazarını kızıştıran en büyük oyuncu Spotify oldu. Çünkü Spotify müziklere verdiği yüksek telif ücretleri sebebiyle gelirini artırmak için podcast içeriklerine yöneldi. Podcast yapım şirketleri, reklam şirketleri ve barındırma hizmeti sağlayan şirketlere yatırım yaptı. İnsanların ücretsiz bir şekilde podcastlerini barındırmalarını sağlayan Anchor’da tıpkı Youtube gibi bu hizmeti kullanmalarına izin verdi.
Unutmamamız gereken yegane şey; değişen alışkanlıklarımız.
Aynı zamanda Amerika ve Dünya’nın en çok dinlenilen podcast yayını olan ‘The Joe Rogan Experience’ yayıncısı Joe Rogan, Spotify ile rekor bir ücretle anlaştı ve Apple Podcast ve Youtube yayınlarını Spotify’a taşıdı. Tabii ki pazarın bu denli kızışması diğer oyuncuların Apple Podcast, Google Podcasts ve Deezer gibi şirketlerin içerikler üretmesine ve yatırımlar yapmasına neden oldu.
Buna radyo istasyonlarını da ekleyebiliriz. Artık onlar da bu mecraya özgü içerikler üretiyorlar. Unutmamamız gereken yegane şey değişen alışkanlıklarımız. Netflix, Spotify, BlueTv, YouTube gibi platformlar bize kişiselleştirilmiş yayın alışkanlıkları kazandırdı.
Yani sonradan dinleme-izleme, istediğimiz zaman dinleme-izleme gibi bir rahatlığı keşfettik. Podcaste en yakın olan mecra radyoda bunu bulamıyoruz. Bunu da podcastin ayrışarak yükselme sebeplerinden biri olarak görebiliriz.
Henüz radyo kadar geniş bir kitleye ulaşamadı belki ama daha eğitimli bir kitlenin burada olduğunu düşünüyorum.
Radyoda bu konforu bulamıyoruz dedin, podcast radyonun modernize edilmiş hali mi? Merak ettiğim bir diğer konu da genel bir podcast kitlesi var mı? Yoksa herkes ilgi alanına göre mi tüketiyor içerikleri?
Aslında modernize tanımına kesinlikle katılıyorum. Teknik olarak radyo ile benzeşiyor ama içerik olarak ben podcastin daha zengin ve kullanıcı isteklerine daha çok cevap verdiğini düşüyorum. Radyoda içerik seçimini siz yapamıyorsunuz. Sonra da dinleyemiyorsunuz. Her ne kadar yeni yeni radyolar artık programlarını podcast olarak web sitelerine koyuyor olsa da, her mecradan ulaşma şansı ya da telefonunuza indirme şansı genelde olmuyor. Ama podcastler, internetinizin olmadığı yerde de takip edilebiliyor. Bir de diğer farklılık şu; sizin ilgi alanınız ne ise onu seçip binlerce içerikten birine ulaşabiliyorsunuz. Podcastte kişiselleştirme daha fazla. Ben özellikle bir podcast kitlesi olduğunu düşünüyorum. Çok geniş bir kitleye radyo kadar ulaşamadı belki ama, daha eğitimli bir kitlenin burada olduğunu düşünüyorum. Aslında ilgi alanına göre radyoda ya da ana akım medyada yer bulamayan içerikler podcastte karşımıza çıkabiliyor. Dünyada daha çok komedi podcastleri ilgi görüyor doğal olarak. Ama insanların gerçekten bir şeyler öğrenmek, kendini geliştirmek ve doğru haberlere ulaşmak için burada olduklarını biliyorum. Nasıl artık ana akım medya yerine daha çok dijital medyayı tüketiyorsak zamanla radyonun da yerini podcaste bırakacağını düşünüyorum. Tamamen yok olması tabii ki beklenemez belki ama bir gün podcast radyoyu geçecek. Ya da radyolar artık birer podcast mecrasına dönüşmek zorunda kalacaklar. Yaratıcı yıkım kaçınılmaz…
Eskiden, radyo varken insanların podcasti tercih etmeyeceği düşüncesindeydim
Sen de yıllarca radyo programcılığı yaptın ve şimdi de Dünya Trendleri adında bir podcast yayınlıyorsun, Dünya Trendleri nasıl ortaya çıktı? Ne yapar neyi amaçlar?
Dünya Trendleri aslında benim planımda olan bir podcast projesi değildi. 2018 yılı sonlarında yazılımcı bir arkadaşım olan Yılmaz Yavuz bana geldi ve Türkiye’de dinlenebilecek profesyonel podcast bulamadığını, zamanının büyük bir çoğunluğunu trafikte geçirdiğini ve bu süreyi kendini geliştirmek adına verimli kullanmak istediğini söyledi. Benim radyo yayıncısı olduğum için daha profesyonel yapabileceğimi düşündüğünü aktardı. Açıkçası ben onun bu söylemini çok dikkate almadım. Çünkü radyo varken insanların podcasti tercih etmeyeceği düşüncesindeydim. Bazen işin içindeyken geleceği göremiyorsunuz. Bir yıl boyunca sürekli beni motive etmiş olması işleri değiştirdi. Sonra araştırmaya başladım. Var olan içeriklerden daha iyi içerikler üretebileceğim düşüncesi oluştu. Bunun için podcastleri dinlemeye başladım. Burada sorun şuydu; kişiselleştirme. Yani uzman olduğunuz bir konuda podcast yaparsanız daha çok ilgi çekebileceğini düşündüm. Bu sefer de neden ben dinleyici ile birlikte bir şeyler öğrenmiyorum fikri ortaya çıktı.
International Podcast Day organizasyonu Dünya Podcast Günü’nde Türkiye’den ilk defa Dünya Trendleri’ni davet etti.
Yani her hafta bir konuk Dünya Trendlerinde olsun ve biz onlardan yeni bir şeyler öğrenelim, keyifli ve sıkıcı olmayan sohbetler yapalım diye düşündüm. Çünkü dinleyici olduğum dönemde solo podcastler dışında 2 kişinin yaptığı podcastler çok daha hoşuma gitmişti. 2019 yılında bugün başlıyorum, yarın başlıyorum derken bir yıl geçti, ama bu süreçte epey bir podcasti deneyimleme şansım oldu. En azından burada nasıl davranmam gerektiğini öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Çünkü içerik olarak da anlayış olarak da radyodan gerçekten farklı. Sonrasında Mart 2020’de ilk yayına başladım. Şu anda 106 bölümü geride bıraktık. Güzel bir topluluk oluşturduk diye düşünüyorum. Her geçen gün de büyümeye devam ediyoruz. İlk yılımızda International Podcast Day organizasyonu Dünya Podcast Günü’nde Türkiye’den ilk defa bir podcasti davet etti ve ona katıldık. 2021 yılı boyunca Apple Podcastler’de İş ve Yönetim kategorisinde en çok dinlenen podcast oldu ve olmaya da devam ediyor.
İçeriklerle dinleyicinin gözünde bir değer yaratmak bence hepsinden önemli.
Konsept ve içerik oluşturma süreçlerinden bahseder misin? Bir ihtiyaç tespit ederek mi yoksa herkes ilgi alanı üzerine mi yoğunlaşıyor.
İlk önce bir tema belirlemeniz lazım. Buna göre içerikleriniz şekillenecektir. Podcastiniz ne hakkında olacak? Ne anlatacaksınız? Sonra zaten kategoriniz ortaya çıkacaktır. Teknoloji, Komedi, Kişisel Gelişim, Kültür ve Sanat vs. sonra podcastinize bir isim bulmalısınız? Tek kişi mi sunacaksınız yoksa çoklu mu yapacaksınız bunu belirlemek lazım. Podcaste bir görsel yapmanız gerekiyor. Bunun dikkat çekici olması önemli. Çünkü sizi ilk olarak keşfedenler bu şekilde keşfedebiliyor. Ayrıca sosyal medya paylaşımları ile podcasti desteklemek de çok önemli. Süreniz ne olacak? Ne kadar sürede yayınlayacaksınız. Haftalık mı? Günlük mü? Aylık mı? Bu çok önemli. İlgi alanı tabi ki önemli eğer bir uzmanlığınız varsa bu konuya odaklanmak kesinlikle yerinde olacaktır. Buna göre içerikleri belirlemek daha kolay olabilir. İçerik belirlerken tabi ki dinleyici istekleri ve önerileri de dikkate alınmalı diye düşünüyorum. En önemlisi de ihtiyaç tespiti, çünkü değer yaratmada çok etkili oluyor. Yani içeriklerle dinleyicinin gözünde bir değer yaratmak bence hepsinden önemli.
Yani herkes kolayca bir yayıncı olabilir.
Podcast mecralarına içerik yüklenebildiği ve herkesin ilgi alanına göre istediği içeriği tüketebildiği için sosyal mecra denebilir mi?
Kesinlikle denebilir. Özellikle tıpkı Youtube gibi Spotify da Anchor gibi bir barındırma platformunu satın alıp herkese ücretsiz hale getirdikten sonra, bunu daha fazla gözlemledik. Herkes podcastini ücretli ya da ücretsiz yayınlayabiliyor. Yani herkes kolayca bir yayıncı olabilir. Bunun için artık çok fazla bütçelere de ihtiyaç yok. İlgi alanınız ve uzmanlığınız ne ise bununla ilgili bir yayın yapabilirsiniz. Ya da herhangi bir uzmanlığa da gerek yok herkes istediği yayını istediği şekilde yapıp o mecrada konuşabilir.