16. Sayı / 4. Kısım
Etkinlik Yöneticisi
Banu Başeren Çeker
HEDEFTEN NE KADAR AZ SAPARSANIZ
O KADAR BAŞARILISINIZ
Röportaj: Harun Akkoyun
Etkinlik Yöneticisi Banu Başeren Çeker;
Rallilerde 1-3 dakikada düşünerek karar vereceğiniz bir olay için 5 -10 saniyede karar vermek durumunda olmanın zorluğunu yaşıyorsunuz.
İnsanı gençlik yıllarında yaptığı kariyer planından ayırıp bambaşka yollar tutturacak bir şey varsa o da tutkusudur. Bu tarz bir tutkunun da insanda birden beliren bir olgu olmaktan çok zaman geçtikçe alınan hazzın düzenli hale gelmesiyle daha fazla kök saldığını ve kişiyi yaratıcı hale getirdiğini düşünüyorum. Banu Hanım da tam olarak böyle biri, içinde bulunduğu yapıyla doğru orantılı gelişerek, kendisine haz verip tutkuya dönüştürecek işler yapmış. Bana motor sporları tutkusuyla geliştirdiği kariyerinden çok güzel anekdotlar verdi.Anılarından ve bu anılardan heybesine doldurduğu çıkarımlarından bahsetti. Röportajı herkesin keyifle okuyacağına inanıyorum ve bunun için kendisine çok teşekkür ediyorum.
Genel Koordinatörü olduğum Avrupa Ralli Şampiyonası, Dünya Ralli Şampiyonası ve Formula 1 gibi otomobil sporları yarışlarına Türkiye olarak ev sahipliği yaptık.
Banu Hanım sizi biraz tanıyabilir miyiz? Banu Başeren hangi yollardan geçip bugünlere geldi?
1966 İstanbul doğumluyum. Ailemin tek çocuğu olarak sevgi ortamında büyüdüm, şımartılmadan, dürüstlük doğruluk prensibiyle sorumluluklarımın bilincinde Atatürkçü olarak yetiştirildim. Öğretim hayatım Ankara’da geçti. Ankara Fen Lisesi ve ODTÜ İnşaat Mühendisliği’ni bitirdim. Mühendis olarak çalışmaya okurken başladım, sonrasında tekrar üniversiteye master yapmak için başvurdum ve zemin mekaniğinde asistan olarak bir süre çalıştım. Mesleğimi çok sevmeme rağmen hayat beni çok farklı bir kulvara sürükledi.
Hiç aklımda yokken 1997 yılından itibaren otomobil sporları federasyonu bünyesinde 2011 yılına kadar uzunca bir süre profesyonel olarak çalıştım. Mümtaz Tahincioğlu başkanlığında çok başarılı bir ekibin parçası oldum, çok çalıştık ve birçok ilklere ve başarılara imza attık. Ekip çalışmasının tüm inceliklerini, gönüllü organizasyonların gücünü ve vizyon sahibi olmak gerektiğini federasyonda çalıştığım 15 yıl boyunca deneyimleme imkanım oldu. Genel Koordinatör olarak görev yaparken Avrupa Ralli Şampiyonası, Dünya Ralli Şampiyonası ve Formula 1 gibi çok sayıda hatta neredeyse tüm otomobil sporları yarışlarına Türkiye olarak ev sahipliği yapabilme imkanını bulduk. Gençlerin bu sporda görev alması için eğitimler düzenleyerek katılımlarını sağladık, onlara güvendik ve onlarla birlikte başardık.
Motor sporlarından bahsettiniz, biraz geçmişe götürelim sizi, bu ilgi nasıl gelişti biraz bahseder misiniz?
Tesadüfler sonucunda başladı. Mümtaz Tahincioğlu, Federasyon Başkanı olurken hedeflerini açıkladığı ortamdaydım ve ne kadar yüksek idealleri var diye düşündüm. Her seçim konuşmasında olduğu gibi gerçekleştirilemeyecek vaatler diye düşündüm ve kendisine de ifade ettim. Gülümseyerek yapacağımız çok şey var dedi, çalışırsak niye olmasın dedi. Sonra beraber çalışmamızı önerdi, ben de kabul ettim ve doğduğum kent İstanbul’daki yaşamım 30 yaşından sonra yollarda devam etti.
Motor sesi ve gücüne tanıklık etmek yerine evinde kendi konfor alanında TV ekranlarından Formula 1 seyretmeyi tercih ediyoruz.
Motor sporlarıyla Türk halkının arası nasıl sizce, hem izleyici hem de sporcu olarak?
Motor sporları geçmişte olduğu kadar popüler değil, aslında günümüzde hiçbir şey artık uzun süreli popülaritesini koruyamıyor. Sanki çok hızlı bir değişim içindeyiz. Tüm spor branşlarında bir düşüş var gibi. Türkiye’de herkes için otomobil çok önemli, kullanımını ve tekniğini çok iyi bilmesek de. Özellikle erkekler için çok önemli olan bu kavram otomobil sporlarına geldiğinde sanki biraz ürkütücü oluyor. Zengin sporu olarak adlandırılan sınıfa sokuluyor ki bir anlamda doğru. Bunun yanı sıra biraz da spor olarak algılanmıyor. İstanbul trafiğinde mücadele eden tüm taksi şoförlerinin kendilerini rallici olarak adlandırmasından bakarak bu sonuca kolaylıkla ulaşabiliriz.
Bu sporu seven kitleler içinse seyretmesi çok kolay değil, doğaseverler ve tutku dolu olan seyircilerin ralliyi seyretmek için harcadığı emeği, büyük gurupların gerçekleştirmesi bizim ülkemizde artık eskisi gibi çok popüler değil. Motor sesi ve gücüne tanıklık etmek yerine evinde kendi konfor alanında TV ekranlarından Formula 1 seyretmeyi tercih ediyoruz.Avrupa’da, İngiltere’de, Portekiz’de, İspanya’da ise durum farklı, orada çocuk yaşlarından başlayarak bu tür organizasyonlar takvime işleniyor ve hava koşullarına bakmaksızın bunu takip edip izlemek için sabahın erken saatlerinde evden çıkıp izleniyor.
Mühendisliğin hayatımın her aşamasında beni desteklediğini söyleyebilirim.
Büyük çapta projeler içinde yer alıp organize ettiğiniz bir kariyeriniz var. Bu çapta projeler organize edip her anına dahil olmak size neler kattı?
Mühendis olmak benim seçimimdi ve bana çok uygun bir tercih olduğunu bugün de söyleyebilirim. İçimin bir yerlerinde hep mühendisliğe devam etmemiş olmamamın üzüntüsünü yaşıyor olsam da hayatımın her aşamasında beni desteklediğini söyleyebilirim. Ev işlerini yaparken, yemek yaparken veya etkinliklerdeki bakış açım ve metodolojim bu bakış açısından kaynaklanıyor. Motor sporlarında 2000 kişilik gönüllü ve profesyonel karışık bir ekip ile çalışmak, içinde medya mensupları ve sponsorlarınızın olduğu, devlet protokolünün yer aldığı ve seyircinin konforunu düşündüğünüz organizasyonlar çok da fazla olmuyor. Buna bir de güvenlik ve zamanlamayı eklemelisiniz. Tüm katılımcıların sporcu, görevli, medya, seyirci olacak şekilde güvenliği için muazzam bir planlama yapmalısınız. Rallilerde bu kilometrelerce alan iken crosscountry dediğimiz organizasyonlarda ülkeleri geçiyorsunuz. Doğal koşullarla mücadele ediyorsunuz. Tabii ki hiçbir kağıt üstündeki planlama tam olarak hayata geçemiyor. Bu risklerin farkında olarak önlemlerinizi almak çok kolay değil. Çünkü sizin bu planlamanızda çalışıp en özel kareyi çekmek isteyen medya mensubunun engellediğiniz için suçlanırken, seyirci güvenliği nedeniyle parkurdan uzağa yerleştirmek istediğinizde az sayıda olan seyircinizi küstürüyorsunuz.
Sporcunun güvenliği için görevlinin güvenliğini riske etmeniz gerekebiliyor.
Formula 1 tipi daha kapalı parkurlarda biraz daha rahatsınız ama bu seferde zamanlamanız kısıtlı. Rallilerde 1-3 dakikada düşünerek karar vereceğiniz bir olay için 5 -10 saniyede karar vermek durumunda olmanın zorluğunu yaşıyorsunuz. Örnek vermek gerekirse F1 yarışı esnasında sürücüler arasında bir temas olduğunda araçtan düşen bir parçanın diğer sürücüler için risk teşkil ettiği zaman yarış kontrolün bir talimatı ile üzerinde tulumu kaskı olan bir gözetmenin piste girip o parçayı alması için talimat veriyorsunuz. Talimatı alan gözetmen size tam olarak güvenip anında hareket ediyor ve kimi zaman 400-500 metreyi koşup parçayı alıp pist dışına çıkması gerekiyor ve bunu diğer araçlar gelmeden yapıyor. Sporcunun güvenliği için görevlinin güvenliğini riske ediyorsunuz. Bu operasyon çok hızlı ve doğru bir karar vermenizi gerektiriyor.
Sonuç olarak detaylı lojistik planlama, zaman akışı planına uyum, planlama dışı 2. ve 3. senaryolara uyum ve kriz çözümünde çok tecrübe kazanmış olduğumu ve bunu hayatımın her noktasına taşıdığımı söyleyebilirim.
Tüm organizasyonlar öyle veya böyle bitecektir, bittiğinde planlamadan zaman, bütçe ve hedef açısından ne kadar az sapmışsanız o kadar başarılısınızdır.
Bir organizasyon aşamasında ve sonrasında sizi ne tatmin eder? Bu süreçlerden biraz bahseder misiniz?
Organizasyon genelinde konuşursak dürüstlük çok önemli her aşamasında. Bir de güvenmek lazım. Organizasyon öncesinde ne istendiği çok iyi ifade edilebilmeli yani tüm detaylar açıkça ve doğru bir şekilde anlatılmalı. Bu beklentilerin karşılanabilir olması konusunda bizler de gerçekçi olmalı ve gereken unsurları ortaya koyabilmeliyiz. Daha sonra ekibe güvenmek benim için çok önemli, herkesin kapasitesini bilmek ve aşmamak lazım. Planlamalar ve uygulamalarda her zaman zayıf olunan noktaları birkaç kez öncesinde ve sırasında kontrol ederim bu yüzden, bir de organizasyonun akışında hep bir sonraki aşama için hazır mıyız diye kontrol ederim. Böylece aksaklıklar olması halinde önceden hissedip senaryo değişikliği için fırsatınız olacaktır. Tüm organizasyonlar öyle veya böyle bitecektir, bunu unutmamak lazım. Ancak organizasyon içinde çalışırken gerilmeden mutlu olarak sonuca ulaşmak tüm paydaşları rahatlatır ve bittiğinde planlamadan zaman, bütçe ve hedef açısından ne kadar az sapmışsanız o kadar başarılısınızdır. Bu kadar konsantre olup dünyadan koptuğunuz projelerde, biten işin ardından içimde bu projeye veda ediyor olmanın buruk bir hissi de oluyor. Sonra geriye dönüp baktığınızda türlü zorluklara rağmen başardığınız organizasyonları düşünüyor ve acı tatlı anılarınızdan dersler çıkarabiliyorsunuz.
“25 Küçük Adam” projesi, tüm kariyerimdeki en anlamlı projedir.
Federasyonda çalıştığınız dönemde sporcunun gelişimi için neler yaptınız? Otomobil sporlarına kaç yaşında ve nasıl başlanır?
Geçen haftalarda 2022 Formula 1 sezonu Bahreyn’de başlarken bir alt kategorisinde yarışan Türk sporcumuz Cem Bölükbaşı’nın yarışını duygulanarak izledim. Genç bir Türk sporcunun başarısına tanıklık ederken birden 2006 yılına kadar geriye gittim. Federasyonda çalışırken Petrol Ofisi’nin sponsorluğunda bir proje başlatılmıştı. 7-8 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklarının seçmeleri için Tuzla karting pistindeydik. “25 Küçük Adam” projesi adı verilen bu organizasyonla otomobil sporlarının ilkokulu olarak bilinen karting yarışları için seçilen 25 sporcu 1 sene boyunca eşit şartlarda hem eğitim alıp hem de 6 tane yarış hafta sonu sonrasında Türkiye Karting Şampiyonu olacaklardı.
Geleceğin Formula 1 sürücülerini yetiştirmek amacıyla başlanan bu proje 3 sene sürdü ve maalesef sponsorluğun bitmesi sonrasında devam edemedi. Ancak bu 75 sürücüden birkaç tanesi ailesinin imkanları elverdiği oranda bu spora devam etti. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda genç sporcumuz ise son 4 -5 senedir uluslararası platformda ülkemizi temsil etme hakkını kazandı. İşte Cem’i izlerken o günlere geri döndüm.
Sporcu yetiştirmek için öncelikle çok küçük yaşlardan başlayacak bir aile bilincine ihtiyaç var, sonrasında da devletin milli spor ilkeleri ve anlayışı ile spor kültürünü hayatın önemli bir alanı haline getirmesi gerekiyor
Türkiye olarak örnek bir proje ile altyapı oluşturabilmek için başladığımız bu proje benim tüm kariyerimdeki en anlamlı projedir. O tarihlerde devlet desteğinin olmadığı “25 Küçük Adam” projesindeki izlenimlerinden sporcu yetiştirmek için öncelikle çok küçük yaşlardan başlayacak bir aile bilincine ihtiyaç var, sonrasında da devletin milli spor ilkeleri ve anlayışı ile spor kültürünü oluşturarak sporu hayatın önemli bir alanı haline getirmesi gerekiyor. Aksi takdirde hiçbir branşta uluslararası başarı, madalya veya kupa beklentimiz olmamalı ya da tesadüfi bireysel başarılar ile yetinmeye devam etmeliyiz.
Günümüzde genç ebeveynlerin imkanları doğrultusunda tüm spor branşlarına çocuklarını yazdırıp maddi ve manevi çaba harcadıklarını söyleyebilirsiniz. Bu çabaların dönemsel olarak birbirlerinden etkilenerek oluşturdukları bir trend olmaktan öteye geçmediğini, eğitim dönemimin ilk sınavları öncesinde ‘çocuğumuzun geleceği için en iyi eğitimi alması gerekli’ diyerek spor veya sanat hayatına henüz başlamış ve bir tutkuya dönüşemeden ertelediğimiz zaman anlayabiliriz.
25 küçük adamla yaşarken anladım ki biz ebeveynler kendi içimizde kalan heveslerimizi çocuklarımız gerçekleştirsin diye çok ısrarcı ve bencil olabiliyoruz.
Özellikle bu noktada annelerin karting örneğinden yola çıkarak ‘hem pahalı hem tehlikeli ne gerek var, babası istediği için özeniyor’ dediğini çok gördüm. Ne zaman ki anne çocuğunun karting hevesine inanıp babası ile birlikte bu sporda onu desteklemeye başlıyor, işte o zaman artık karşınızda tam anlamıyla bir küçük adamı görebiliyorsunuz. Belki ileride Formula 1 sürücüsü olamayacak olsa bile; kazanmak kadar kaybetmek olduğunu öğrenecek, hızlı gitmek kadar aracını durdurabilmeyi öğrenecek, trafik canavarı olmak yerine hız tutkusunu pistlerde tatmin edebileceğini bilecek, abur cubur yemek yerine sağlıklı yiyecekler ve fit olmayı çocuk yaşlarından itibaren tercih edebileceğini hiç düşündünüz mü? Derslerini daha çok çalışıp 1 gün fazla antrenman yapabilmek için ödevlerini erken bitirmesine hiç şaşırdınız mı? Bir çocuk için kişisel gelişiminde en önemli olan anne ve babasının yanında olmasıdır. Anne ve babaların, kıymetli vakitlerini onun için harcamış olmaları kadar değerli başka hiçbir şey olamaz. Bu gözlemlerimi 25 küçük adamla yaşarken anladım ki biz ebeveynler kendi içimizde kalan heveslerimizi çocuklarımız gerçekleştirsin diye çok ısrarcı ve bencil olabiliyoruz. Oysa o küçük kendi dünyasında bu spora veya bu sanat dalına hiç heves duymuyor bile olsa sizi mutlu etmek için kendisi ile mücadele ediyor olabilir. Çocuklarımızı özgür bırakıp deneyimledikleri sporu yapmasına zemin yaratmalıyız.
Eğitim başlangıcında dudakları titreyen annelerin 3. yarışta pistin kenarında haydi oğlum daha hızlı diye bağırmalarına da şahit olduk.
Bu projeyi yaratırken daha önce de bahsettiğim gibi otomobil sporlarında yetenekli sporcuları küçük yaşlardan itibaren yetiştirmek istedik. Kız ve erkek çocuklarımızı bu spora kazandırmanın yolunun da öncelikle anne engellerini aşmakla olabileceğini deneyimledik. Eğitim başlangıcında dudakları titreyen annelerin 3. yarışta pistin kenarında haydi oğlum daha hızlı diye bağırmalarına da şahit olduk. Rekabet artık ön plana geçmiş, korkular ve endişeler geride kalmıştı. Hatta kartingin, yenmemesi gereken fastfood tarzı yemekler, bitmemiş ödevler ve benzeri konular için iyi bir uzlaşma malzemesi haline geldiğini, bazı konuların daha kolay çözümlendiğini gözlemlemeye başladık.
Bu proje ile Ayhancan Güven, Berkay Besler, Ali Türkkan ve Cem Bölükbaşı gibi 25 Küçük adam projesinden gelen ve sonrasında ailelerinin desteği ile gelişip uluslararası platformlarda ülkemizi temsil eden genç sporcularımızı seyrederken, aldığı başarıları alkışlarken, duyduğum gururun yanı sıra iyi bir sporcunun yetişmesinin ne kadar zor olduğunu da hatırlıyorum. Önce aile yapısı, spor kültürü, sonra devlet desteği ve spor politikaları olmadan, sponsorların destekleri ile tamamlanmadan maalesef birçok yetenekli sporcumuz, birçok branşta yol alamıyır. Özel okul sınavları, burs sınavları üniversite sınavları, meslek sahibi olma endişesi ile stres içinde çocukluklarını ve gençliklerini harcarken sanatta ve sporda yetenekleri olan birçok kahramanımızı kaybediyoruz.
Hazırlık süreci 1 sene süren Dünya Ralli Şampiyonasını 3 ay içinde yapmamız istendi. Buna ancak “Çılgın Türkler”, “EVET” diyebilirdi.
Otomobil sporlarında görev yaparken sizin için en zor olan organizasyon hangisiydi?
Bu sorunun tek bir yanıtı var. 2003 yılında Türkiye ilk kez Dünya Ralli Şampiyonasına Antalya’da ev sahipliği yaptı. Bu organizasyon sonrasında bir anı kitabı hazırladık ve adını “ilkler unutulmaz” koyduk. Dünya Şampiyona takvimine dahil olmak tüm branşlarda olduğu gibi otomobil sporlarında da hiç kolay değil. O tarihe kadar sadece Avrupa Ralli Şampiyonasında yarış organize eden Türkiye için bu çok önemli ve yüksek bir hedefti. Takvimde yer almak için 4 büyük ülke mücadele ediyordu. Almanya, Meksika, İrlanda Türkiye. Standartları ve yükümlülükleri açısından çok üst düzey bu organizasyona adaylığımız ve lobi faaliyetlerimiz sonucunda bir hayalimiz gerçek olacaktı ama nasıl? Takvimde 28 Şubat-2 Mart tarihleri arasındaki boşluk için bize yapar mısınız dediklerinde Aralık ayındaydık ve önümüzde sadece 3 ay vardı. Hazırlık süreci 1 sene süren bu organizasyonu 3 ay içinde yapmamız ve daha önemlisi kış şartlarında yapmamız bekleniyordu. Buna ancak “Çılgın Türkler”, “EVET” diyebilirdi. Bu organizasyon tüm gönüllü genç arkadaşlarımız ve bu sporun içinde görev almış tüm gönüllülerin büyük fedakarlıkları ile başarılı bir şekilde maddi imkansızlıklar içinde mucizevi bir şekilde gerçekleştirildi. Şöyle bahsedeyim; RORO Antalya limanına yanaştığında, içinde takımların TV çekim ve yayın ünitelerinin yer aldığı tırların yerleşeceği servis alanının asfaltlanması 1 saat önce bitmiş eksik kalan yerlere taş işçiliği ile elleri donarak çalışan ekibin ise birkaç metrekarelik alanı kalmıştı.
Antalya Valiliği, Kemer, Kumluca üçgenindeki tüm yerel otoriteler canla başla çalıştı destek verdi.
Türkiye’ye yurt dışından yarış araçlarının akaryakıtını ve yarış güvenlik kontrolünde kullanılan helikopteri sokamazken, Toros dağlarındaki kış koşullarına rağmen yolları stabilize etme çalışmaları henüz sonlanmamıştı. Sürekli yağan yağmur mucizevi bir şekilde durdu, 5 gün boyunca güneşli havada Toroslarda karlar içinde yarış araçlarının görüntüleri tüm dünya ekranlarında yer aldı. Antalya Valiliği, Kemer, Kumluca üçgenindeki tüm yerel otoriteler canla başla çalıştı destek verdi. Bu başarılı organizasyonda 2000 gönüllü görev yaptı hepsi tutku dolu bu organizasyonu başarmak için ant içmişti. Gençlere her zaman güvenmeli ve şans tanımalıyız.
İlk kez Türkiye’de yarışacak olan Dünya Şampiyonası pilotları bu genç görevlileri görünce çok şaşırdı hatta nasıl yapabilecekler mi diye şüphelenenler oldu. Ama o gençler eğitimlerden geçmiş birden fazla dil konuşan üniversite öğrencileriydi. Tüm katılımcıları ve sporcuları utandırdılar ve içlerinden birçoğu şimdi ulusal ve uluslararası firmalarda bu organizasyonu referans göstererek çalışma hayatlarına devam ediyorlar.
Dünya ralli şampiyonası 2003-2009 yıllarında Antalya’da 2010 yılında ise İstanbul’un kültür başkenti senesinde İstanbul’da organize edildi. Daha sonra ekonomik sorunlar nedeniyle şampiyona dışında kalan İstanbul 2018-2020 yıllarında Marmaris’te organize edildi.
Türkiye’den çıkan ilk kadın spor komiseri olarak Avrupa Ralli Şampiyonası’nda birçok yarışa atandım.
FIA tarafından otomobil sporlarında lisanslı üst düzey yönetici olarak birçok uluslararası göreve de atanmışsınız.
Ben çok şanslıydım. Genellikle erkek egemen bir spor branşında beraber çalıştığım kişiler tarafından çok desteklendim, çok çalıştım ve iyi yetiştirildim. Bunun mükafatını da uluslararası arenada gördüm. 2003 yılından itibaren uluslararası komitelerde çalışmaya başlayarak Türkiye’den çıkan ilk kadın spor komiseri olarak Avrupa Ralli Şampiyonası’nda birçok yarışa atandım. Daha sonra Avrupa Ralli Şampiyonasının yarışlarını denetleyen ve not veren sabit 4 gözlemciden birisi olarak görev yaptım. Bu sayede gittiğim tüm ülkelerdeki organizasyonların en iyi yönlerini ülkemizde de yapmak için eğitimler düzenledik ve sürekli olarak organizasyonel gelişimimize devam ettik. Derken FIA tarafından şampiyonayı değerlendiren 4 sabit gözlemciden birisi olarak atandım. Bu pozisyona atanan ilk Türk bir görevliydim. O dönem için aynı zamanda dünyadaki diğer görevliler arasında da bu göreve getirilen ilk kadın gözlemciydim. Bununla hala gurur duyuyorum, çünkü kadın olarak ilk olduğum konusunu algılamam başka bir gelişmeyle oldu.
2010 yılında Dünya Otomobil Sporları Federasyonu tarafından “kadınlar komisyonu” kurulmasına karar verildi. Seçmelere her ülkeden başarılı sporcu ve spor yöneticileri davet edildi. Türkiye adına katılacağım belli olduktan sonra ilk kez 13 yıldır bu sporun içinde profesyonel olarak uluslararası lisansım ile çalışmış olmama rağmen “kadın” olduğumu hissetmek durumunda kaldım. Türkiye adına nasıl bir sunum yapmam gerektiğini bir türlü oturtamamıştım. Türk kadınına en büyük değeri veren seçme ve seçilme hakkını sağlayan Atatürk ile yola çıktım. Ardından o güne kadar bilmediğim başka bir isim Sâmiye Cahid Morkaya (1897 Silivrikapı, İstanbul - 2 Haziran 1972) Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışçısı ve şampiyonunu olduğunu öğrenme fırsatım oldu. Sonuç bölümünü ise günümüzde otomobil sporlarında özellikle kadın sporcular olmak üzere yeni sporcuların yetişmesi için ailelere ve annelere ulaşılması gerektiğini deneyimlediğimiz 25 Küçük Adam projesi ile bitirdim. Dünyaca ünlü rallici Micheal Mouton başkanlığındaki seçim komitesi tarafından Türkiye adına seçildiğimde Atatürk’ün önderliğinde yetişmiş bir Türk kadını olarak hem kendi adıma hem de ülkem adına çok gurur duydum.
2015 yılına kadar devam ettiğim Dünya Kadınlar Komisyonunda kadın sporcuların özendirilmesi ve seçilmesi için sunmuş olduğum karting projesi örnek oldu ve Erasmus kapsamında FIA Avrupa seçmeleri ile her sene bu proje ile kadın sporcular seçilmeye ve eğitilmeye devam ediyor. Benim seçilerek gelmiş olduğum bu üyeliğe benden sonra ülkemizi temsilen Sevgili Beyza Avcıoğlu atandı ve halen görev yapmaya devam ediyor.
Türkiye’nin ilk ehliyetli kadın şoförü olan Samiye Cahid Hanım; Buick, Cadillac, Fiat, Nash ve Ford gibi dönemin birçok iyi otomobiline sahipmiş.
Samiye Morkaya’nın hikayesini merak ettim sizden dinleyebilir miyiz?
Motor sporları tarihine baktığımızda erkek sporcuların ağırlıkta olduğu bir gerçek. Ancak zaman zaman kadın pilotlar da ön plana çıkmayı başarıyor. Türkiye’de ilk olarak 1927 yılında otomobil yarışlarının düzenlendiği Türkiye’de de erkek pilotların hakimiyetini görmek mümkün. İstanbul Veliefendi arazisinde düzenlenen Türkiye’nin ilk otomobil yarışını kazanan Suphi ve Ziya Bey’den oluşan ekip, ilerleyen yıllarda da başarısını sürdürür. Ancak Osmanlı’ya ve İstanbul’a ilk kez 1800’lü yılların son çeyreğinde gelen otomobillere erkekler kadar birçok kadın da hayran kalır. Hatta bazıları erkeklerin birçoğundan önce direksiyon başına da geçer. Bunlardan biri olan Samiye Cahid Hanım (Morkaya) da otomobil tutkusunu bir adım öteye taşıyarak yarışlara katılmaya başlar.
İstanbul yolları her ne kadar otomobiller için konforlu olmasa da bu yeni modaya insanlar hızlıca uymaya başlayınca artan araç sayısı kadar sürücüye de ihtiyaç duyulur. Bunu sağlamak için de sürücü yetiştiren ve ehliyet veren kurumlar ortaya çıkar. Bunlardan birinin üyesi olan Samiye Cahid Hanım’ın, ilk kez 1922’de direksiyon başına geçtiği biliniyor. Üstelik bununla da yetinmeyip Türkiye Turing Klüp (Türk Seyyahin Cemiyeti) üyesi de olan Samiye Hanım,otomobil tutkusunu bir adım öteye taşımış.
Türkiye’nin ilk ehliyetli kadın şoförü olan Samiye Cahid Hanım, dönemin ünlü gazeteci-yazarı Burhan Cahid Morkaya ile evli ve oldukça zengin. Buick, Cadillac, Fiat, Nash ve Ford gibi dönemin birçok iyi otomobiline sahip olur. Bir zaman sonra otomobil tutkusu ilerleyen Samiye Hanım, üyesi olduğu Türkiye Turing Klüp tarafından düzenlenen otomobil yarışlarına katılmaya başlar. Yani Türkiye’nin ilk kadın otomobil yarışçısı olma unvanını elde eder.
Samiye Hanım, yarışa başka hiç kadın sürücü başvurmadığı için erkeklerle birlikte yarışmayı talep eder ve düzenleme komitesi tarafından bu istek kabul edilir.
1930 ve 1931 yıllarında düzenlenen yarışlarda dereceye girmeyi başaran ilk Türk kadın rallici, bu başarısını sonraki yıl bir adım öteye taşır. İstanbul’da İstinye ile Zincirlikuyu arasındaki yaklaşık 10 km’lik parkurda düzenlenecek yarış için başvuran Samiye Hanım, yarışa başka hiç kadın sürücü başvurmadığı için erkeklerle birlikte yarışmayı talep eder ve düzenleme komitesi tarafından bu istek kabul edilir. Ardından yarışa dahil olur ve 1932 yılının birincisi olmayı başarır. Yarışı kazanmasının ardından birincilik kupasını da İstanbul Valisi’nin elinden alan Samiye Hanım, gazetelere röportaj verip meşhur bile olur. Ancak bu başarıya gölge düşürecek bir durum da yaşanır.
Yarışta ikinci olan Vehbi Bey, sonuca itiraz eder ve yarışın iptal edilmesini ister. Gerekçe olarak da birinci olan yarışçının bir kadın olmasını gösterir. Mahkemeye taşınan itiraz nedeniyle gündem bir süre meşgul olur. Sonunda Sultanahmet Sulh Hukuk Mahkemesi, “Bir kadın da otomobil yarışlarına katılıp kazanabilir.” şeklinde bir karar verir ve Samiye Cahid Hanım’ın birinciliğini tesciller.
Ertesi yıl da, yani 1933’te yine Turing’in düzenlediği otomobil yarışlarını kazanmayı başaran Samiye Cahid Hanım, 1934’teki yarışlarda ise talihsiz bir olay yaşar. Aynı parkurda kaza yapan pilotun Ford marka arabası attığı taklalar nedeniyle paramparça olur. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Samiye Hanım, birçok ameliyattan geçirilse de kazada parçalanan sol kolunu bir daha kullanamaz. Yani Türkiye’nin ilk kadın otomobil yarışçısı, bir daha otomobil yarışlarına katılamaz. Hayata gözlerini yumduğu 1972 yılına kadar, yine de araba kullanmaya devam etmiş. Kendisini rahmet ile anıyorum ve bu başarıyı Atatürk’ün Türk kadınına verdiği değerle birleştiriyorum. 1932 yılında Dolmabahçe Sarayının halka açılması da uluslararası TURİNG kulüplerinin başkanlarının ve heyetlerinin davet edilmesi ile gerçekleşmiş.
Bu fotoğrafı TURİNG arşivinde gördüğümde çok hayran kalmıştım. Katılanların kadın erkek kıyafetleri, bizim o dönemde ulaşmış olduğumuz medeniyet seviyesi çok büyüleyici. İçimden hep neden şimdi de FIA (Dünya Otomobil Federasyonu) Genel Kurul toplantısı ve Dünya şampiyonası ödül törenini İstanbul’da Dolmabahçe sarayında yapamıyoruz sorusu aklıma düştü. 2010 yılına kadar bu organizasyon bir hafta süre ile Monaco’nun ev sahipliğinde geleneksel olarak her yılın Aralık ayında gerçekleştirilirdi. Sonra FIA bu organizasyonu yapmak için gönüllü olacak ülkeler için ihale şartnamesi yayınladı. Federasyondan ayrılmış kendi şirketimde çalışmaya başladığım döneme denk gelmişti. Bu hayalimi bilen Federasyon Başkanımız kendisinin de son senesinde 2012 yılı için bu ihaleye girmeye karar verdi ve benim bu hayalimi gönüllü olarak tam 1 yıl çalıştıktan sonra gerçekleştirmeme olanak sağladı. Bu Fransız FIA yetkilileri ile uzun soluklu ama çok keyifli bir proje idi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayelerinde düzenlenmiş olmasına rağmen ne yazık ki Dolmabahçe’nin kullanımına izin verilmedi ve Çırağan Sarayında 1 hafta boyunca 142 ülkeden temsilcilerin katıldığı Genel Kurul ve Şampiyona Ödül Töreni İstanbul’da gerçekleştirildi.
Avrupa Kamyon Yarışları 2015 yılında da benim yarış direktörlüğümde gerçekleşti. Daha sonraki yıllarda şampiyona takviminde yer almamıza rağmen ekonomik sebeplerden gerçekleştirilmedi.
Federasyondan ayrıldıktan sonra görevlerinize devam etmişsiniz? Başka neler yaptınız?
2012 yılında İstanbul Park Pisti’nde ilk kez Avrupa Kamyon Yarışları şampiyonasının bir ayağına ev sahipliği yapıldı. Bu projenin etkinlik yönetimini federasyon için Formula 1 pistinde düzenledik. Benim için de bir ilkti. Kamyonların yarışının bu kadar etkileyici olacağını düşünmemiştik. Medyada çok yer alan bu yarış çok keyifli bir tecrübeydi.
2014 yılında İntercity İstanbul Park pistinde yine ülkemizde ilk kez yapılan Dünya Rallikross Şampiyonasının bu sefer sportif direktörlüğünü üstlendim. F1 Pistin standartlarının çok yüksek olması ve bu yarış için yapılan modifikasyonların teknik altyapısının uygunluğu ile yıllardır beraber çalışmış olduğum görevli arkadaşlarımdan oluşan ekip ile ilk kez yapmış olmamıza rağmen şampiyona içindeki en yüksek puanı alan yarışma direktörü oldum. Bu yarış 2015 yılında da benim yarışma direktörlüğümde gerçekleşti. Daha sonraki yıılarda şampiyona takviminde yer almamıza rağmen ekonomik sebeplerden gerçekleştirilmedi.
2015 yılı sonrasında da ben ulusal ve uluslararası organizasyonlardaki görevlerimden ayrıldım aslında ayrılmak durumunda kaldım. FIA tarafından lisans uygulamasında daha önceki senelerden eğitimler ve sınavlara tabii olurken sonrasında bağlı bulunduğun ülkenin federasyonun onayı gerekli oldu. Federasyonumuz ise sanıyorum bayrak değişiminin gerekli olduğunu düşünerek benim lisanslarımı iptal etti. Önümüzdeki senelerde bu görevlerde başka genç arkadaşlarımızı görebilmeyi umuyorum. Bu arada bende birikimimi ve tecrübelerimi kendi işlerime yönlendirme ve farklı alanlarda iş yapma imkanı bulabildiğim için seviniyorum.
Metaverse dünyayı anlamaya çalışırken kısa bir süre içinde etkinliklerin nereye doğru evrileceğini merak ediyorum
Bu kadar çeşitli organizasyon sonrasında keşke yapabilseydik dediğiniz bir proje kaldı mı?
Aslında o dönem için geçerli olan tüm projeleri gerçekleştirdik. Ama yeni başlayan elektrik enerjili şampiyonalar, dijital yarışlar, turnuvaları yoktu. Sürekli gelişen teknolojiye bağlı olarak otomobil sporları da her gün gelişiyor. Ulusal anlamda sosyal sorumluluk projesi olarak benim yaratmış olduğum ve Kadınlar Komisyonunda da çok beğenilen “Velinin Karnesi” projesinin lansmanını yaptık ama uygulamasını yapamadan bu projelerden ayrıldım. Neyse ki görevi devrettiğim arkadaşlarım başarı ile bu projeyi yürütüyor ve ilkokul çağındaki çocuklarımıza trafik bilincini yarışçılarımızın ağzından veriyor, anne ve babalarının trafikte hata yapmaması için kontrol etmelerini sağlıyorlar.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Otomobil sporlarından edindiğim bu muhteşem deneyim şimdi kendi çalıştığım projelere yansıtıyorum. Seyirci olarak otomobil sporlarını izlemeye devam ediyorum, yenilikleri de izliyorum. Metaverse dünyayı anlamaya çalışırken kısa bir süre içinde etkinliklerin nereye doğru evirileceğini merak ediyorum doğrusu.