20. Sayı / 5. Kısım
DEPREMDE
HABERLEŞ(E)ME-ME
Dünya Gazetesi Teknoloji Editörü Kemalettin Bulamacı anlatıyor
Haberleşme, insanoğlu olarak içinde bulunduğumuz çağı tanımlayan en önemli kavramlardan birisi. İnternet çağı dediğimiz şeyin temelinde haberleşme var. Gelişmeyi sağlayan ve en önemlisi hızlandıran şeylerin başında, haberleşmenin kolaylaşması ve hızlanması geliyor. Böylece bilgi özgürce tüm dünyayı dolaşıyor, teknoloji gelişiyor, eğlence yayılıyor, ortaklık sağlanıyor.
Bu soruların cevabını, telekomünikasyon alanındaki en deneyimli gazetecilerden birine, Dünya Gazetesi Teknoloji Editörü Kemalettin Bulamacı’ya sorduk. Kendisi, her zaman olduğu gibi, kim ne der demeden, olanı olduğu gibi anlattı. Ben de Elektronik Mühendisi diplomalı bir iletişimci olmanın verdiği avantajla dili biraz sadeleştirdim. Umarım bu röportaj, haberleşmedeki enkazın sebebinin anlaşılmasına ve bundan sonrası için neler yapılması gerektiğine bir nebze olsun bir ışık tutar.
Röportaj: Atıl Ünal / Anlık Normal Dergi Genel Yayın Yönetmeni
Soru
Depremde yaşanan haberleşme sorunu ile ilgili çok şey söylendi. Senin de yazıların, yorumların oldu. Bize ne olduğunu anlatır mısın?
Depremde haberleşmenin neden aksadığını anlamak için önce Türkiye’deki yapıyı anlamak lazım. Cellular Network nedir bilmeden, sistemin neden aksadığını anlamak pek mümkün değil. Cellular Network’ün Türkçesi Hücresel Ağ. Sahayı altıgen hücrelere bölüyorsunuz ve bu alanları kapsamaya çalışıyorsunuz. Her baz istasyonu, üç anteni ile etrafındaki 120’şer derecelik alanı kapsıyor ve bir hücreyi kapsamış oluyor. Aslında dairesel bir alandan bahsediyoruz ama kesintisiz bir geçişkenlik sağlamak için altıgen olarak planlanıyor. Diğer baz istasyonu da diğer hücreyi kapsıyor ve bu hücreler birbirini tamamlayarak ilerliyor.
Dolayısı ile bir hücresel ağ oluşturmak için sahayı altıgenlere bölmeniz ve her altıgeni kapsaması için üç anteni olan bir baz istasyonunuzun olması gerekiyor. Türkiye’de aktif üç operatör bulunuyor, Turkcell, Türk Telekom ve Vodafone. Her bir operatör için bu durum aynı. Operatörler bazı baz istasyonlarını ortak kullanıyor. Ancak sonuçta her biri kendi baz istasyonları ile kendi hücresel ağını oluşturuyor. Birbirleri ile olan yarışları da hücresel ağlarının kalitesi üzerine.
Soru
Bir hücresel ağın kalitesini belirleyen nedir?
Bir hücresel ağ sisteminin kalitesini belirleyen şey ise frekansı ve spektrumudur. Tabi ki bir de kesintisiz olması. Yani sahadaki hiçbir hücrenin boş olmaması gerekir, içinden geçtiğiniz tek bir altıgen, hatta 120 derecelik tek bir bölge bile boş olduğu anda haberleşme kesilecektir.
Frekans, radyo frekansında olduğu gibi yayın yapılan frekanstır. Türkiye’de operatörler beş farklı frekansta yayın yapmaktadır. Düşük frekans ile daha geniş alana yayın yapabilirsiniz, radyodaki uzun dalga gibi. Yüksek frekansta ise kapsama çapınız düşer, ancak spektrumunuz artar. Spektrum, o frekanstaki data çeşitliliği olarak adlandırılabilir. Fikir vermesi açısından vermek gerekirse ışık dalgasında düşük frekansta tek renk görürken, yüksek frekansta spektrumunuz genişler ve gökkuşağı spektrumuna ulaşabilirsiniz.
Soru
Hücresel ağdaki her bir hücrenin büyüklüğü ne kadar? Yani bir baz istasyonu ne kadarlık bir alanı kapsıyor?
Burada belirleyici olan o alandaki data kullanımıdır. Örneğin kırsal bir alanda, daha düşük frekansta yayın yaparak 30 km çapında bir alanı tek bir baz istasyonu kapsayabilirsiniz. Bu durumda spektrum düşük olacağı için, o alanda hizmet vereceğiniz kullanıcı sayısı kısıtlı olur. Şehir alanlarında ise, daha fazla kullanıcı, daha fazla data aktarımı ihtiyacı olacağı için daha yüksek frekansta ve daha küçük alanlarda daha büyük spektrumlu yayın yapılır. Bu durumda da bir hücre boyutu küçülür. Hatta yoğun kullanım olan merkezi bölgelerde bu alan daha da küçülür.
Türkiye'de 2021 Ocak itibariyle yaklaşık 200.000 tane baz istasyonu var. Elimizdeki en son veri bu. Türkiye’deki operatörler teknolojik gelişmeler, ellerindeki teknoloji, daha iyi hizmet verebilmek, daha çok alanı kapsamak gibi farklı sebeplerle beş farklı frekansta hizmet vermekte; 800 Hz., 900 Hz., 1800 Hz., 2100 Hz., 2600 Hz. Türkiye'de şu an bu beş frekans kullanıyoruz. Her baz istasyonunda farklı frekanslarda yayın yapan antenler de olabiliyor. Operatörler tam net bilgi vermedikleri için burada toplam anten sayısı gibi konularda ancak tahmin yürütebiliyoruz. Aslında tüm bu kapsamaları birbiri ile karşılaştırmanın bir diğer yolu da Cell ID’lere yani tüm operatörlerin toplam hücre sayısına bakmak. 200.000 baz istasyonu var ama 290.000 küsur Cell ID var.
Soru
Her operatör beş frekansın hepsinde hizmet veriyor mu?
Yerine göre, arza göre buna karar veriyorlar. Grafikte görebilirsin. 900 Hz.’de 4G'de sadece Vodafone var. Vodafone tüm frekanslara yayılmış. Turkcell, çoğunlukla 1.800 Hz.’de ve üstünde var. Telekom’un neredeyse hepsi 1.800 Hz.’de, o konuda şanslı, elinde bir sürü 1.800 Hz. altyapı vardı, ötekilerini almadan ortadan her yeri kapsayabiliyor.
Telekom Cell ID sayısı diğerlerine göre daha az görünse de, 1.800 Hz.’de yoğunlaştığı ve 2.100 Hz. ve 2.600 Hz.’de çok olmadığı için coğrafi kapsamada çok da geride kalmıyor. Daha fazla hücreye gerek duymuyor, çok gerek de yok. Tabi ki yine de yatırım yapıp sayılarını arttırmaya devam ediyor daha iyi hizmet için.
Soru
Peki, teknik olarak anladık. Türkiye ortalaması durumu da anladık. Şehir/kırsal arasında veya bölgesel bir farklılık var mı?
Hizmet alınan baz istasyonuna olan uzaklığı gösteren yoğunluk haritasına bakarsak bu sorunun cevabını görebiliriz. Haritada İstanbul beyaz. Beyaz demek, hemen yanı başında bir baz istasyonunun hücresine giriyorsun demek. Renk koyulaştıkça baz istasyonuna olan mesafen artıyor demek. Tabi ki yine kapsama alanındasın ama uzaktan alıyorsun. Bu mesafe bizi yine frekans bantlarına geri getiriyor.
Düşük frekansta hizmet verince 800Hz.’te, uzağa sinyal yayabiliyorsunuz ama internet hızı ve kapasitesi azalıyor. Yani kapsama alanını genişletiyorsun ama kişi kapasitesi ve kalitesini düşürüyorsun. 2.600 Hz.’de ise tam tersi. Çok az bir noktaya hizmet veriyorsun ama yüksek kızla internete bağlanıyorsun.
Mesela BBC'de bir haber çıkmış. 4G Türkiye’de nüfusun çoğunu kapsıyor ama coğrafyanın %15’ini kapsıyor diye. Bu bilgiyi kimden aldılar bilmiyorum ama bu kesinlikle doğru değil. 4G coğrafi olarak coğrafyanın yaklaşık %90’ınından fazlasını kapsıyor.
Peki bu bölgesel baz istasyonu haritasında görünen durumun, tüketiciye etkisi ne oluyor?
Tüketici telefon konuşmasında çok fark etmeyebilir farkı. Hücre eksikliği olan münferit bölgelerde kesilmeler yaşayabilir ama genel olarak haberleşmede sıkıntı olmaz. Farkı internet hızı testleri ile anlayabiliriz. Grafikte göreceğiniz en mantıklı dağılım, nüfus ve sanayi yoğunluğuna göre eşleştirilebilecek şekilde Turkcell’in haritası. Sosyoekonomik olarak tahmin edilebilir sebeplerle yatırımlar farklı. Vodafone’a baktığınızda görürsünüz mesela, deprem bölgesinde hızı o kadar düşük ki, oradaki abone sayısı çok düşüktür zaten muhtemelen. O yüzden de çok şikâyet almadı deprem sürecinde. Aslında bunun sebebi de yine frekansta gizli. Half bit-rate hizmet veriyor Vodafone. Bin kişiye hizmet verirken beş yüze indiriyorsun, kapsama alanını ikiye katlıyorsun. Sinyal gücünü arttırmak için kapasiteni düşürüyorsun. Reklamlarda bahsettikleri şekilde, gerçekten coğrafi olarak Türkiye’de en geniş kapsama alanına sahip marka Vodafone. Ancak performansı kötü. Sağlıklı haberleşme sağlayamayınca bir anlamı olmuyor. Sonuçta teorik olarak bir bağlantı var, ama bu haberleşmeyi sağlayamadığında bir anlamı yok.
Hücresel veri ağında baz istasyonlarında veri akışını etkileyen bir diğer etken de, baz istasyonun veriyi ana ağa nasıl verdiği. Şu an kullanılan en verimli yöntem fiber kablo bağlantısı. Eskiden bakır kablo ile yapılırdı bu. Ancak Türkiye’de fiber ile ağa bağlanan baz istasyonu oranı yaklaşık %35, ki bunların büyük çoğunluğu büyük şehirlerde ve esasen İstanbul’da toplanmış durumda. Bu arada operatörler bu rakamları açıkça paylaşmıyor. Bu rakamları ben farklı zamanlarda farklı amaçlarla yaptıkları açıklamaların satır aralarından çıkarıyorum.
Türk Telekom'un baz istasyonlarının neredeyse %50’ye yakını fiber bağlantılı. Turkcell'de bu rakam %25. Vodafone için bir açıklama yok ancak geçen sene Vodafone CEO’su Engin Aksoy televizyon programında söylemişti %20 diye. Turkcell CEO’su Murat Erkan da Türkiye ortalaması %35 diye bir rakam vermişti. Yani diyebiliriz ki üç baz istasyonundan sadece bir tanesinde fiber var.
Soru
Peki fiber olmayanlar nasıl bağlanıyor?
Kablosuz olarak birbirlerine bağlanıyorlar. Fiber ile ana ağa bağlı olan baz istasyonuna Aeronet teknolojisi ile veya RF ile kablosuz olarak bağlanıyor diğer baz istasyonları. Evdeki modemin kapsama alanının wi-fi sinyal güçlendirici ile genişletmek gibi. Bu durum bir hız problemi yaratıyor tabi. Birçok baz istasyonunun tüm kullanıcıları, aynı kanaldan ağa bağlanmaya çalışıyor ve bu da bottleneck (darboğaz) oluşturuyor. Ancak normal koşullarda kapasiteler paylı tutularak bu problem göz ardı edilebiliyor.
Bir de bunlara ilave olarak uydudan bağlantı alabilirsin, ancak o da gecikme yaratıyor. Yani alışılagelen 4G hızı veya interneti ile aynı kalitede bir bağlantı sağlayamazsınız. Afet anlarında ise çok önemli bir çözüm sunuyorlar. Örneğin afet için özel olarak üretilen mobil baz istasyonları uydu bağlantılı olduğu için sorun yaşamadan bağlantı kurabiliyorlar, herhangi bir başka baz istasyonuna ihtiyaç duymuyorlar.
6 Şubat’ta ne oldu? Baz istasyonlarının bağlı olduğu binalar yıkıldığı için hücresel ağ mı çöktü?
Temel olarak evet, ama dahası da var. Bölgede toplam 8.900 baz istasyonu varmış açıklanan rakamlara göre. Bunların 2.451 tanesi fiziki sebeplerle kullanılamaz hale gelmiş.
Ancak sıkıntı sadece bu 2.451 tanede sınırlı kalmadı. Aeronet veya RF ile kablosuz bağlantısı ile çalışılması sebebi ile, bu 2.451 tane, çok daha fazla hücrenin devre dışı kalmasını sağladı. Örneğin bir baz istasyonu devre dışı kaldığında, onun üzerinden ana ağa bağlanan, o devreye bağlı tüm hücreler de devre dışı kalmış oldu. Bu da haberleşmeyi neredeyse hiç noktasına getirdi.
Aslında tüm haberleşme pamuk ipliğine bağlı diyebilir miyiz? İkmal hattını kesmek gibi, köprüyü yıktığımızda veri akışını kesmiş oluyoruz.
Aynen öyle. Bu sistemin en zayıf noktası bu. Bu nedenle bundan sonra yapılması gereken en önemli şey tüm baz istasyonlarına fiber bağlantı şartının konulmasıdır. Yine aynı şekilde, uydu bağlantısı yedeğinin sağlanması da önemli. Tabi ki bu hiç kesinti olmayacağı anlamına gelmiyor. Hasar olduğu sürece kesinti olacaktır ama bu şekilde hasarın tüm ağı çökertmesini önleyebiliriz.
Bölgede etkisinin bu kadar büyük olma sebeplerinden biri de fiberleşme oranının bölgede üçte birden de düşük olması. Bu konuda açıklanan bir veri yok ama %35 fiberleşme oranının İstanbul başta olmak üzere büyük şehirler kaynaklı olduğunu öngörmek için bu açıklamaya gerek de yok.
Peki yıkım sonrası kesintinin büyüklüğünün sebebini anladık. Bunları ayağa kaldırmak neden bu kadar uzun sürdü?
Birincisi, müdaheleyi yapacak teknik ekip de depremzede. En yakın illerdeki ekipler de depremzede. Bu depremde anladık ki, il bazlı acil durum senaryoları dışında bölge bazlı senaryolar da çalışılmalı. Bu çalışılmadığı için öncelikle burada bir gecikme yaşanıyor. Böyle bir afeti öngöremeyebilirsiniz ama acil durum planlarınızın yedek planları olması gerekir. A, B, C planları, gerekiyorsa Z’ye kadar gitmeli. Sadece operatörlerden bahsetmiyorum, ülke çapında bu senaryonun olması lazım. Haberleşme krizi, ulusal olarak devlet tarafından ele alınması gereken bir mesele.
İkinci bir nokta enerji. Baz istasyonları elektrikle çalışıyor. Deprem anında önce elektrikler gidiyor. Baz istasyonlarının elektrik kesintileri ve acil durumlar için pilleri var. Ancak pillerin de bir ömrü var. Kiminin bir saat, kiminin beş saat. Yine acil durum önlemi olarak çoğunda jeneratör var. Ancak jeneratörlerin de mazota ihtiyacı var ve bir süre sonra o da bitiyor.
Soru
Diğer bölgelerden gelen ekipler elinden geleni yaptı diyebilir miyiz?
Ekipler sahaya müdahale ederken birçok şeyle birden uğraşıyorlar.
- Öncelikle çalışan baz istasyonlarının kapsama alanını genişletmek için frekanslar düşürülüyor, hücreler büyütülüyor.
- Aynı zamanda yine çalışanların enerji sorunu için mazot takviyesi yapmaya çalışıyorlar. Mazot bulunamaması ek bir sorun oluyor.
- Tüm mobil baz istasyonları yola çıkıyor, ikinci gün bölgede oluyorlar.
- Mobil baz istasyonları için en doğru yer tespiti yapmaya çalışıyorlar.
Orada çalışan ekiplerin hakkını vermek lazım. Ortaya çıkan tabloda haberleşmeyi ayağa kaldırmak o kadar da kolay değildi. Biz turizm ülkesi olduğumuz için, yoğun nüfus değişimi ile ihtiyacın değişmesi nedeni ile mobil baz istasyonu konusunda şanslı bir ülkeyiz. Bu istasyonların hızlı naklinin de faydası oldu. Yine de bugün itibari ile bölgede deprem öncesine göre daha fazla baz istasyonu olmasına rağmen eski kapasiteye ulaşılabilmiş değil.
Soru
Kırsalda durum ne?
Evrensel projesini biliyorsunuzdur. Nüfusu 500’den az olan olan yerleşim yerlerine mobil genişbant haberleşme altyapısı getirme projesi. O proje üç faz. İlk faz ihalesini Turkcell aldı, ikinci fazı da Turkcell yaptı. Son fazı ise Vodafone ve Telekom ortak aldı. Toplamda 3.500 baz istasyonunu kapsayan bir proje. Bu sayının çoğunluğu da bölgede benim hesaplamalarıma göre. Bu proje kapsamındaki istasyonların önemi, üç operatörün ortak hizmet verebiliyor olması. Bunların çoğu aktiftir ve yıkılmamıştır.
Soru
Evrensel projesinin çoğu kulelerde, bina yıkımına göre daha az olmuştur kule yıkımı, değil mi?
Muhtemelen. Şunu da sorabilirsin mesela, şehirlerde de binaların tepesi yerine kulelere koyamaz mıyız? Koyamazsın. Ana sebep kapsama. Anteni şehirde çok yukarıya koyduğunda, mum dibine ışık vermez mantığı gibi, aşağıları kapsayamıyorsun. Hatta görüyorsunuzdur, bazıları kaldırım kenarında boy hizasında antenlerin.
Soru
Evrensel projesinde olduğu gibi, deprem gibi afet anlarında operatörlerin sağlam kalan tüm baz istasyonlarını ortak kullanma şansı yok mu?
Var. En azından teorik olarak var. Ulusal Roaming deniyor buna. Gündeme de geliyor bu deprem günü. Sabah ilk iş toplanıyor zaten BTK ve tüm operatörler. Sonuçta haberleşme afet anlarında devlet meselesi. Sabah 5’te toplanıyorlar, durum tespiti yapılıyor, hücresel ağın durumunu görüyorlar zaten. İş bölümü yapılıyor, hangi bölgede kim çalışma yapacak netleşiyor, tüm mobil istasyonlar bölgeye gönderiliyor. Orada Ulusal Roaming de gündeme geliyor. Vodafone öneriyor hatta, muhtemelen altyapısal olarak bölgede en çaresiz durumda olan olduğu için. Değerlendiriliyor ama kabul edilmiyor.
Soru
Neden?
Sistemin çökmesinden korkuyorlar.
Soru
Neden çöksün ki? Zaten çökmüş durumda, daha ne olabilir ki?
Bu değişiklik sonuçta arka planda yazılımsal bir değişiklik gerektiriyor. Öncelikle bu hazır değil. İkincisi de daha önce hiç test edilmemiş. Türkiye’deki tüm sistemin çökmesinden ve tüm haberleşmeyi kaybetmekten korkuyorlar.
Soru
Nasıl yani, Ulusal Roaming hiç test edilmemiş mi?
Hayır, edilmemiş. Rusya savaşında Ukrayna Ulusal Roaming aktif etti mesela. Sanırım bir ya da iki gün komple kapatıp tekrar açtı. Çünkü orada enkaz altından arama yapılan acil bir durum yoktu. Burada böyle bir lüksümüz olmadığı için buna da cesaret edemediler.
Soru
Devletin haberleşmesinde bir sorun yaşanmadı sanırım, doğru mu?
Haberleşme Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre AFAD’ta TürkSat’ın işlettiği uydu destekli 41 tane mobil baz istasyonu var. Daha önce de görmüşsünüzdür yangında, selde, şurada, burada. Onları zaten götürüyorlar, TürkSat işletiyor zaten. Afet için tasarlandıkları için de uydu bağlantılılar. Tüm operatörlerin kullanabileceği şekilde tasarlanmışlar. Ancak onları AFAD personeline, valiliğe, devlet koordinasyonuna ayırıyorlar. Bu aslında koordinasyonun yapılabilmesi açısından büyük nimet. 1999 depremine göre en önemli farklarımızdan biri bu. Devletin haberleşmesinde bir sorun yaşanmadı bu sayede.
Hepsi bir anda da gidemedi ulaşım zorluklarından dolayı. İkinci gün Türksat'ın hepsi bölgedeydi. Bir kısmı Maraş'ta, bir kısmı Hatay'da. Bu arada operatörlerin elindeki tüm mobil baz istasyonları da, kar ve trafik sebebi ile gecikmeler olsa da ikinci gün bölgedeydi. Sahada uydu bağlantısı ile, Aeronetle, hatta gerekirse Telekom saha dolabını kırıp fiber kabloyu çıkarıp fiber bağlantı ile istasyonları ağa kattılar. Ancak ilk gün orada olmamaları, ikinci gün orada olsalar da anlattığım diğer konular sebebi ile haberleşme sağlıklı bir şekilde ayağa kaldırılamadı.
Soru
Mobil istasyonlarda rakamsal olarak yeterli miyiz?
Bakanlığa göre toplam 418 tane mobil baz istasyonu devrede. Normalde bu kadar aktif mobil yok ama römorklara ekleyerek mobilize edilen toplam rakam bu civarda sanırım. Altına tekerlek koyup çadır kente götürebilmek yeterli çünkü. Huawei de elindeki tüm ürün ve yedek parça stoğunu bu şekilde bölgeye iletti diye biliyorum mesela. 36 tane AFAD'ın elinde TürkSat’ın işlettiği var. 4 tane da Ulak’ın var. Murat Erkan, Turkcell için 250’yi buldu bizimki dedi. Telekom için de 100 bilgisi aldım. Vodafone’a da geriye 20-30 bir şey kalıyor. Bu şekilde 418 tane mobil istasyon var sahada. Söylediğim gibi bölgedeki haberleşmeyi ayağa kaldırmak için bu rakam yeterli değil, ama zaten sorun sayısı da değil. Kaldı ki, mobil istasyon sayısı anlamında dünyanın en şanslı ülkelerinden biriyiz.
Soru
Çok konuşulan bir konu, DroneCell. Nerede bu DroneCelller?
DroneCell deneysel bir araştırmaydı zaten. İletişimini yaparken biraz abartmış olabilirler ancak o zaman da bunun deneysel bir çalışma olduğunu söylediler. Drone havada ne kadar kalabilir ki? Duyurduklarında 15 dakikaydı. Diyelim daha uzun kalıyor, enerji sorunu yine baki. Fiber bağlantı yine yok. Uydu koymak istesen daha fazla ağırlık. Jeneratör zaten koyamazsın. Dolayısı ile fikir olarak mantıklı ama üzerine çalışılması gereken çok fazla şeyi olan bir araştırma projesiydi. Aksini de söylemediler hiç. Araştırmaya devam edilseydi sorunlara çözüm bulunup çalışan bir sistem haline gelebilir miydi? Belki de gelirdi. Şu anda Sungur İHA ile denediler mesela. O zamanlar İHA teknolojisi bu kadar gelişkin değildi. Araştırma devam etse bu denemeler daha önce de yapılabilirdi.
Soru
Bu sürecin faturasını kime çıkarırsın?
Fatura herkese çıkar. Yani bu işte masum bir Allah’ın kulu yok. Tek bir kişi yok. Vatandaşından müteahhidine, belediye görevlisine, baz istasyonunun hangi binaya takılacağına onay veren BTK’sına, operatörüne, hepsine...
Burada fatura kesilemeyecek tek adam var, o da işte kendisi veya yakınları orada enkaz altında kalan adam. Onlara çıkartamazsın faturayı. Sen neden gidip jeneratöre benzin doldurmadın diyemezsin.
Soru
Peki bizim başımıza başka bir afet geldiğinde, bu sorunları yaşamamak için nasıl hazır oluruz?
Dar kapsamlı bir afette, yani tek ili etkileyen durumlarda hiçbir sorun yaşamayız. En yakın ildeki teknik ekibi sevk ettiğinde sorun çözülür zaten. Yedek jeneratör, yakıt, teknik malzeme gönderirsin, ulaşım problemi olmaz zaten. Etrafında kaç şehir varsa, ekiplerin zaten orada, beş, altı şehirden ekipleri sevk edersin, yönlendirirsin.
Soru
Yeni bir büyük afete, mesela İstanbul depremine hazır olmak için neler yapılmalı?
- Öncelikle Ulusal Roaming dediğimiz olayı test etmemiz gerekiyor. Tek bir düğme ile tüm Türkiye için, Marmara Bölgesi için veya İstanbul için devreye sokmaya hazır olmamız gerekiyor.
- İkincisi, bütün baz istasyonlarına fiber zorunluluğu gelmesi gerekiyor. Oraya nasıl fiber çekilecek gibi bahaneler olmadan, her birine fiber çekilmesi gerekiyor. En azından devlet, haberleşme için gerekli minimum hücresel ağ sayısını belirleyip, bu istasyonlar için fiberi mecburi tutmalı.
- Üçüncüsü, tüm istasyonların uydu yedeği bulunmalı. Fiber kabloda bir hasar olduğunda yedek olarak devam edebilmeli.
- Dördüncüsü, antenlerin sabit değil, motorlu olmalı ki, açısını kaybettiğinde otomatik olarak tekrar sinyali yakalasın.
- İşin enerji tarafına da alternatif çözümler bulunmalı. Jeneratör, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi...
Soru
Bu konuda devleten yapılan bir açıklama oldu mu? BTK’dan mesela?
Devlet hiç bir şey demedi şu ana kadar. Ağzını açan yok. Bir açıklama yapılır elbet.
Biz tüm bunların hepsini teorik olarak konuşuyoruz. Örneğin Wi-Fi üzerinden telefon hizmeti veren teknolojiler var, afet anları için kopmayan Wi-fi hatları devreye alınabilir mi, çalışılması lazım.
Aynı şekilde, hat olmadığı zamanlarda çalışacak mobil aplikasyonlar, GPS teknolojileri üzerine de çalışmak lazım. Yapılabilecek çok şey var, bunları gündeme almamız lazım. Amaç belli, haberleşmenin çökmemesi.