7. Sayı / 2. Kısım
45’inden sonra
Bir Amerika Macerası Denemesi
Faselis Kurucusu Aydın Sün yazdı.
2016 yılında kurucusu olduğum Faselis’i ABD pazarına açmak için çalışmalara başladık. İki yıl boyunca yılda birkaç kere 1-1.5 aylık uzun süreli ziyaretler sonrasında kararımızı verdik. 2018’de ailecek California Eyaletinde bulunan San Francisco’nun yakınlarındaki Mountain View’a taşındık.
Bir ülkeye bir süre gezmek için gitmek, çalışmak için gitmek ve kendi işinizle o pazara girmek ve büyütmek için gitmek arasında çok büyük farklar olduğunu, bu süreçte yaşayarak gördük. Faselis halkla ilişkiler ajansları ve büyük kurumların Kurumsal İletişim departmanlarına medya datası ve basın bülteni gönderim hizmeti veren bir kurum. Biz ABD pazarında da aynı şekilde çözüm sunmayı planlıyorduk. Fakat oraya gidince, ülkenin çok büyük olması ve PR ajansı yoğunluğunun tüm ülkeye dağılmış olmasından dolayı satış organizasyonunun hiç de kolay olmadığını gördük. Karşımızdaki milyar dolarlık rakiplerle rekabet de cabası. Biz de, Silikon Vadisi’nde olmamızın avantajını kullanarak özellikle start-up firmaların ihtiyacına yönelik daha basit ve editöryal kontrol mekanizmalarının olduğu Faselis Growth adında yeni bir ürün geliştirdik. Yani Amerika’nın ortamı bize yepyeni bir vizyon açtı ve elimizdeki çözümleri çeşitlendirmemize sebep oldu.
''Bir ülkeye bir süre gezmek için gitmek, çalışmak için gitmek ve kendi işinizle o pazara girmek ve büyütmek için gitmek arasında çok büyük farklar olduğunu, bu süreçte yaşayarak gördük.''
İşin kişisel kısmına dönersek, yerleştiğimiz Mountain View, çevresindeki Palo Alto, Sunnyvale, Cupertino gibi komşu kasabalarla birlikte dünyada teknolojinin kalbinin attığı, Bay Area da denilen Silikon Vadi’sinin merkezinde yer alıyor. İlk başlarda her şey gayet iyi gitti. Uçaktan indiğimizin ertesi günü kiralık evleri dolaşmaya başladık ve ilk günün sonunda içimize sinen bir ev bulduk. Sonraki birkaç gün prosedürleri halletmek ve eve yerleşmeye çalışmakla geçti.
O zaman 9 yaşında olan oğlumun okul kaydını da zorlanmadan hallettik. Okulu da evimize 500 metre mesafedeydi ve yürüyerek gidip gelebilecekti. O konuda yaşadığımız tek sıkıntı oğlumun aşı kartını istemeleri ve tüberküloz aşısı testi zorunluluğu oldu. Aklınızda bulunsun, eğer ABD’ye taşınacak veya çocuğunuzu okula yazdıracak kadar uzun süre kalacaksanız gitmeden aşı karnesinin İngilizcesi yanınızda bulunsun. Orada çevirttirmek zor oluyor.
''Aklınızda bulunsun, eğer ABD’ye taşınacak veya çocuğunuzu okula yazdıracak kadar uzun süre kalacaksanız gitmeden aşı karnesinin İngilizcesi yanınızda bulunsun. Orada çevirttirmek zor oluyor.''
Okul kaydı sonrası hayatımız ufaktan düzene girmeye başladı. Ben ofisimizin bulunduğu San Francisco merkeze gidip gelmeye başladım. Araç kullanmadan tren ile gidip gelmek rahat oluyordu. Başlangıçta etrafı gezmek, yeni yerler görmek eğlenceliydi fakat bir süre sonra hayat rutine biniyor ve sohbet edecek, birlikte zaman geçirecek arkadaşların eksikliğini hissetmeye başlıyorsunuz.
45 yaşınızdan sonra yeni bir çevre kurmak da pek kolay olmuyor. Hele Bay Area gibi aşırı kozmopolit bir bölgede. Bölgenin nüfusu genelde eğitimli Amerikalılar ve Google, Facebook gibi teknoloji firmalarında çalışan yabancılar. Amerikalılar ve genç yaşta oraya gidip uzun süredir Amerika’da yaşayanlar zaten kendi sosyal çevrelerini oluşturdukları için onların arasına katılmanız neredeyse imkansız. Daha genç yaşlarda bölgeye gelmiş diğer yabancılar ise genelde kendi içlerine kapanmış kişiler. Bu nedenle ne yazık ki Türkiye’den taşınan arkadaşlarım dışında çevre oluşturmak pek mümkün olmadı. Kısaca canınız sıkıldığında çıkıp iki kadeh rakı içebileceğiniz ve sohbetin dibine vuracağınız birilerinin olmaması gerçekten hayatınızda büyük bir eksiklik.
''Amerikalılar ve genç yaşta oraya gidip uzun süredir Amerika’da yaşayanlar zaten kendi sosyal çevrelerini oluşturdukları için onların arasına katılmanız neredeyse imkansız.''
Amerika’nın sağlık sistemi dökülüyor!
Amerika’da bizi hayal kırıklığına uğratan diğer konu ise sağlık sisteminin bize göre çok ters ve yavaş olması. İlk yıl oğlum okulda kolunun üstüne düştü. Hemen bizim bölgedeki en iyi hastanelerden birinin çocuk aciline götürdük. (Bu arada Amerika’da devlet hastanesi kavramı yok. Tüm hastaneler özel.) Acilde doktor görmek için tam iki buçuk saat bekledik. Sonunda doktor oğlumu muayene etti ve film çektirince de kolda çatlak olduğu ortaya çıktı. Acil doktoru bize oğlumu ortopedistin görmesi gerektiğini söyledi. Biz hemen gösterelim deyince de biz kaydınızı alıyoruz, randevu için sizi arayacaklar deyip bizi eve göndermeye çalıştı. Ben ne zaman aranacağımızı sorunca da 24 saat içinde cevabını aldık. Gece ağrısı olursa da evdeki ağrı kesicilerden verin dediler. Velhasıl kelam kök kös evimize gittik ve bizi ancak ertesi gün öğleden sonra aradılar. Gittik ve ortopedist şöyle bir bakıp alçıya aldı.
Oradayken okuduğum ve takip ettiğim kadarıyla Amerika’nın sağlık sistemi tel tel dökülüyor. Eğer sigortanız yoksa (ki primler oldukça yüksek) işiniz çok zor. Amerika’daki bireysel iflasların en büyük nedeni sağlık harcamaları. Sigortanız varsa da bizdeki gibi öyle aman öksürüyorum hemen bir KBB’ciye gideyim de diyemiyorsunuz. Önce size atanan hekim sizi görecek, sonra eğer hastalığınızı kendisi tedavi edemeyeceğine karar verirse başka doktora sevk edecek.
Eğitim de pek matah değil!
Amerika maceramızın en çok oğluma katkısı oldu. Taşındığımızda okullar açılalı 2 ay olmuştu ve oğlum Türkiye’deki gibi 4. sınıfa kaydoldu. İstanbul’da gittiği okulda haftada 7-8 saat İngilizce görüyordu ve bunun faydasını çok gördü. İlk başlarda zorlansa da hızlı şekilde adapte oldu. İki yılda da İngilizce’si aksanlı hale geldi. Fakat diğer derslerdeki müfredat bizi oldukça şaşırttı. Oğlum Türkiye’de 3. Sınıfta öğrendiği matematik bilgisi ile 5. Sınıfta bile sınıfının en iyisiydi. Diğer dersler de oldukça basit ve temel konulardı.
Yine gördüğüm ve takip ettiğim kadarıyla Amerika’da ilk ve orta okul oldukça hafif bir programa sahip. Mesela bizim olduğumuz bölgede geometri ancak lise müfredatında var. Üniversiteler ise (ki bizim yaşadığımız bölgeye en yakını Stanford’dı) ağırlıklı olarak yabancı öğrencilerle dolu. Özellikle de lisans üstü programları.
Güzel yönleri:
• Öte yandan yaşadığımız bölge iklim olarak çok güzeldi. Ne soğuktan donduruyor ne de sıcaktan bunaltıyor.
• Kentleşme genelde yataydı ve ağaçların boyunu geçen pek fazla bina olmadığı için her yer yeşildi.
• Trafik ise İstanbul ile kıyaslandığında muhteşemdi. Kimse sağdan gelip önünüze kırmıyor. Bırakın yeşil yandığında arkadan korna çalmalarını, iki yılda duyduğumuz korna sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Ama yollar oldukça bakımsız.
Amerika’da 1.5 yılımızı doldurduğumuzda Corona salgını baş gösterdi ve bizim bölge Amerika’da kapanan ilk bölge oldu, ki hala tam açılmış değil.
Yalnızlık duygusu, Türkiye’ye olan mesafe, eğitimin durumu ve sağlık sisteminin halinin üstüne bir de salgın eklenince biz de dönmeye karar verdik. Şimdi İstanbul’daki hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz...
Geliştirdiği çözüm ülke sınırlarını aşmış, Hollanda ve ABD’de kendine yer edinmeye çalışan bir girişimci olarak, yurtdışına taşındığınız zamanki beklentileriniz ile gerçekler arasında önemli farklar olduğunu söylemem lazım. İş hayatı her ne kadar daha yüksek potansiyel sunsa da, özel hayat -bizim durumumuzda olduğu gibi- beklentilerinizi karşılamaktan uzak olabiliyor. Günün sonunda, işiniz belli bir yola girse de yabancı bir ülkede yaşam farklı bir şey. Ve işte biz burada Türkiye’deyiz. İşimizin Amerika ayağı ise yolculuğuna devam ediyor. Ben de İstanbul ofisimizden kaptanlık yapmaya devam ediyorum.