24. Sayı / 5. Kısım
Kitap Kulübünden Orman Yangınlarına
Sürdürülebilir Bir Gezegen için Ne Yapabiliriz?
Yazan: Ceren Özay Uz
Her gün yeniden şahit olduğumuz gibi güncel yaşamlarımızdan, yaşam alanlarımıza, toplumsal olgularımızdan, iş yaşamına topyekûn bir dönüşüm söz konusu. Bu cephelerin her birinde yerleşik kurallar yıkılıyor. Rutin uygulamalar etkisiz hale geliyor, doğru bildiklerimiz geçersiz kalıyor, riskler farklılaşıyor, krizler eş zamanlı hücum ediyor. Tam da bu sebeple anlayışımızı ve bakış açılarımızı kökten bir dönüşüme uğratacak paradigma değişiminde sürdürülebilirliği anahtar olarak kullanabiliriz.
Paradigma değişimi ciddi bir farkındalık ve zihinsel esneklik gerektiriyor. Her şeyin birbirine bağlı olduğu dairesel bir eco-sistemde; hepimizin bireysel hayatında, kamusal alanda ve iş yaşamında zihinsel dönüşümü gerçekleştirmek için çizgi üstü düşünceleri, alışılmışın dışında tutumları ve farklı sonuçları üretecek davranışları tetiklememiz gerektiğini düşünüyorum. Nasıl harekete geçebiliriz derseniz önerim edilgen durumdan bir an önce çıkarak başlamak olur.
Geçtiğimiz hafta üç kişilik mütevazı kitap kulübümüzde son okunan “Silah Adası” kitabının ardından kendimizce iddiasız edebi bir tartışmanın ilk kıvılcımını açığa çıkardım. Ekolojik roman diye bir tür var mı, buradan yeni bir akım çıkar mı, yoksa edebiyat işlevi gereği çağın sorunlarını tema olarak işliyor da biz mi konuyu büyütüyoruz kırılımlarında fikirlerimizi yarıştırdık. Bundan tam bir hafta sonra Ege bölgemizdeki orman yangınlarının çığ gibi büyüyerek şehir merkezlerine kadar ulaştığı haberlerini kaygıyla takip ederken aklım bir anda bu tartışmaya döndü ve elim tekrar o kitaba gitti.
Amitav Ghosh tarafından yazılan “Silah Adası” kitabını okurken altını çizdiğim satırları burada aynen aktarmak istiyorum.
Silah Adası
Bundook. Silah. Sıradan bir kelime, ta ki Deen Datta’nın dünyasını altüst edene kadar...
Nadir kitaplarla uğraşan bir sahaf olarak Brooklyn’de münzevi hayatı süren Deen, dünyaya sarsılmaz bir rasyonellikle bakmaktadır, fakat çocuk yaştan aşina olduğu bir Bengal efsanesi onu tesadüf eseri tekrar bulunca, inandığı her şeyi sorgulayacağı sıra dışı bir yolculuğa çıkmak zorunda kalır. Bengal’deki eski bir tapınaktan Los Angeles’a ve Venedik’e kadar kadim bir mitin izini sürdüğü bu serüven, yol boyunca karşılaştığı kişilerin anıları ve tecrübeleriyle şekillenir: Bu yolculuğun başlamasına aracılık eden Piya; Deen’in gözlerini günümüzün dünyasında hayatta kalmaya çalışmanın gerçeklerine açan Tipu; muhtaç birine yardım etmek için çaresizce uğraşan Rafi ve bütün bu karakterlerin bir parçası olduğu hikâyenin eksik halkasını tamamlayan Cinta...
Son On Yılın Öne Çıkan Düşünürleri arasında yer alan Amitav Ghosh, mitle tarihi, gerçekle kurguyu, geçmişle şimdiyi ustaca harmanladığı Silah Adası’nda iklim değişikliğini ve göçü merkeze alıyor; okuru, dünyanın durumu üzerine düşünmeye davet ediyor.
“Coşkulu stili ve olağanüstü dil becerisiyle Ghosh, bizi çaresiz mültecilerin eriyen buzdan süzülen su damlaları gibi sınırlardan süzüldüğü, ancak yığınlar halindeki hayvanların kaçış yolu bulamadığı bir dünyaya götürüyor. Efsaneler ve mitler bu dünyada yeni anlamlar kazanıyor. [...] Uçak yolculukları, cep telefonları, uzaklarda yaşayan arkadaşlar, ukala ergenler, hayat sigortası, para ve yatırım kaygılarıyla dolu gündelik hayatımız orman yangınları, sel ve fırtınalarla kesişiyor. Bu dikkate değer roman, yalnızca birkaç yazarın yüzleşmeye cesaret edebildiği günümüzün dünyasına dair bir panorama…”
–Annie Proulx, Kurgu dalında Pulitzer Ödüllü yazar
“Bir yazar, romanını didaktik bir derse dönüştürmeden iklim değişikliği meselesini nasıl ele alabilir? Amitav Ghosh, ustalıklı bir hamleyle konuyu Umberto Eco tarafından popüler hale getirilen türden cazip bir akademik gizem kisvesinde sunuyor. Kahraman, yapbozun parçalarını bir araya getirdikçe gerçekler açığa çıkıyor –ki bu da çağımızın tastamam bir tasviri.” –Sam Sacks, The Wall Street Journal
“Silah Adası günümüzün en büyük iki sorununu konu ediniyor: iklim değişikliği ve göç. [...] Silah Adası, tam da çağımızın romanı.” –Rumaan Alam, The Washington Post
Nasıl buldunuz, kitaptaki Lisa sanki en yakın arkadaşımız değil mi? Elbette çok tanıdık bir senaryo. Karakterimiz kurgusal bir roman kahramanı olsa da her bir satırı üzerinde düşündüren bir pasaj. Sosyal medya tarafından başlayacak olursam; ben bu satırları yazarken dahi Ege’deki yangınların, anızdan-piknik ateşinden çıktığı, terör saldırısı olduğu, otel yapmak için çıkarıldığı gibi bir sürü ileti dolaşıyor. Ama tabii hepsinin kaynağı belirsiz ve kimsenin aklına bir bilene, uzmanına danışmak da gelmiyor. Tahminler havalarda uçuşuyor, günah keçileri aranıyor, öfkeler olmadık kaynaklarda patlamak için ilk kıvılcımı bekliyor. Bari ben buna daha fazla maruz kalmasam deyip başka bir satıra atlıyorum; kabuk böcekleri dikkatimi çekiyor. Çok minik bir Google araması ile bazı türlerinin Marmara, Ege ve Akdeniz’de çok yaygın olduğunu anlıyorum, bu bölgelerde çekilmiş, kabuk böcekleri ile nasıl mücadele edilir videoları görüyorum.
İklim krizi artık hayatımızın en önemli parçası. İklim krizini yalnızca yangınlar, şehirlere taşan seller, depremler, ısınan hava gibi hayatımızı sarıp sarmalayan ani gelişen olaylarda görmüyoruz. İklim krizi eco-sosyal ve eco-ekonomik olguları beraberinde getiriyor.
Neler oluyor?
- İklim değişikliği kaynaklı yaşanamaz duruma gelen toprakların tetiklediği göç, halk sağlığını topyekûn tehdit eden kaçak göç yollarını ve insanlık onurunu ayaklar altına alan insan ticaretini yeniden canlandırıyor.
- Yoksulluğu derinleştiren, nitelikli eğitimi baltalayan, eşitsizlikleri arttıran bölünmüş hatta çürümüş topluluklara götüren sonuçlar doğuyor.
- İnsana yakışır iş ve ekonomik büyüme hedefinden, sorumlu üretim tüketim ilkesinden her an taviz verdiren ekonomik kırılganlık büyüyor.
- Sürdürülebilir şehirler ve topluluklar hedefini baltalayan aşırı uç ve marjinal ırkçı-ayrılıkçı görüşlerin güç kazanmasının yanı sıra her gün bir darbe daha yiyen barış adalet ve güçlü kurumlar çoklu çatışma ortamında etkisini kaybediyor.
Tam da bu noktada sürdürülebilir bir gezegen gayesinin çok paydaşlı, yılmaz bir çabayı gerektirdiği su yüzüne çıkıyor. Tüm bu atmosfer içinde markaların hem pozitif hem de negatif anlamda artan etki gücü, kurumlara orantısız bir sorumluluk yüklüyor, her afette, her toplumsal vakada gözler ilk olarak markaların ne yapacağına çevriliyor. Elbette birçok kurumun iklim krizindeki rolü neden-sonuç ilişkisi içerisinde tartışılıyor. Bu tartışmalar da sürdürülebilir kalkınma amaçlarının “Sorumlu üretim ve sorumlu tüketim” maddesini besleyen, güç kazandıran hatta kaldıraç etkisi yaratan süreçler doğurabiliyor. Diğer taraftan da birçok kurum da kendi gücüne, iş alanına ve uzmanlığına göre pozitif etki yaratmak, çevresel etkisini azaltmak ve yaralara merhem olmak için elini taşın altına koyuyor.
Tüm bunlar olurken, kurumların içinde de gözler sürdürülebilirlik ekiplerine çevriliyor. Bu ekiplerin iletişim, çevre mühendisliği ve enerji mühendisliği gibi karma disiplinlerden kurulduğunun altını çizmek istiyorum. Sürdürülebilirlik yaklaşımının doğası gereği çevresel, sosyal ve ekonomik riskleri belirleyerek önleyici önlemler alması gereken ekipten söz ediyorum. Elbette destek alabileceğimiz risk analizini kolaylaştırıcı birçok metodoloji, danışman, akademisyen ve uzman var. Tüm bunların yanı sıra elimizi kuvvetlendiren şirketlerin çevresel etkilerini en aza indirmesi için takip etmesi zorunlu olan birçok mevzuat ve ciddi yaptırımlar da var. Değişken koşullar altında bu mevzuatlar yeniden standardize edilip çıtalar yukarıya çekilip ek sorumluluklar getirilebiliyor. Fakat açık konuşmak gerekirse sürdürülebilirlik ekiplerini en çok zorlayan iş sürdürülebilirliğin çevresel performans geliştirme tarafı oluyor.
Bu zorluğu sizlere tarif edebilmek için kendinizi bir sürdürülebilirlik uzmanı yerine koymanızı ve yukarıda hikayesini alıntıladığımız roman kahramanımız Lisa’nın kabuk böcekleri projesini desteklemeye çalışırken hayal etmenizi istiyorum. Biyoçeşitlilik çalışmaları; doğru konunun bulunması, projenin tasarlanması, doğru paydaşlarla etkili ortaklıklar kurulması, gerekli kaynakların toplanması, hayata geçirilmesi, iklim değişikliği etkilerinin bire bir baskısı altında sonuç alması çok güç olan, çok fazla zorluğu aynı anda barındıran proje tipleridir. Ve maalesef genellikle de iyileştirici sonuçlar almanın nadir olduğu projelerdir bunlar.
Örneğimize geri dönersek kabuk böceklerinin popülasyonun artmasının nedeni muhtemelen başka bir türün ya tükenmesi ya da şartların yaşamları için elveriş hale gelmesiyle bölgeyi terk ederek göçmesi olabilir. Üzerine ısınan hava ve kuraklık kabuk böceklerinin bölgeyi istila etmesini kolaylaştırmış olabilir. O türün tükenmeden koruma altına alınmasına çalışmak ya da değişen yaşam koşullarına uyum sağlayamadığını görüp olası etkilerini bertaraf edecek çalışmalar yapmak çok erken bir farkındalık gerektirir ki oldukça nadir başarılabilen bir süreçtir bu. Ancak diğer tür bölgeyi istila edip geniş yangınlar çıktığında, doğal yaşam alanlarını kaybettiğimizde, ormanların ve içinde yaşayan canlıların yok oluşuna şahit olduğumuzda, meydana gelen olumsuz sonuçlar zinciri doğurduğunda yani artık çok geç olduğunda gelişen farkındalık, karşımıza daha çok çıkıyor.
Tam da bu durumda sürdürülebilirlikçiler sebeplerle değil, sonuçlarla uğraşmak zorunda kalıyor. Kök nedene indiğimizde görüyoruz ki ekolojik zincirin işleyişi üzerindeki farkındalığımızı arttırmaya mecburuz ki erken sinyalleri yakalayarak gezegenimizin sürdürülebilirliğini sağlayabilelim. Bu da yalnızca sürdürülebilirlikçilerin çabasıyla oluşturulabilecek bir farkındalık değil. Her bireyin, her topluluğun, her platformun, sivil toplumun, her kurumun, her devletin, hatta devletler üstü organizasyonların bu farkındalığı arttıracak işler yapması gerekiyor. Yani geliyoruz sürdürülebilirliğin kalbi 17. madde olan “Hedefler için ortaklıklara”.
Biz de küçük bir topluluk olarak mini kitap kulübümüzde; sosyal medyada saatler geçirip öfkeyi körüklemek, üzüntüyü kötümserliği büyütmek yerine kütüphanelerimizi birleştirmeyi seçtik. Ekolojik farkındalığı beslemek ve paradigma dönüşümüne zihinsel bir katkı yapabilmek için için kitap kulübümüzde oluşturduğumuz okuma listesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
|
Kitap Adı |
Yazarı |
Yayın Evi |
1 |
Yeryüzünün Zamanı |
Marcia Bjornerud |
Metis |
2 |
Türlerin Kökeni |
Charles Darwin |
Alfa |
3 |
İnsanın Türeyişi |
Charles Darwin |
|
4 |
Canlılığın Tarihi |
Neil Shubin |
Domingo |
5 |
Doğa Kitabı |
Marianne Taylor |
Maya Kitap |
6 |
Bitkilerin Bildikleri |
Daniel Chamovitz |
Metis |
7 |
Ağaçların Gizli Yaşamı |
Peter Wohlleben |
Kitap Kurdu |
8 |
Hayvanların Gizli Yaşamı |
Peter Wohlleben |
Kolktif Kitap |
9 |
Doğanın Kaybolmuş İşaretlerini Okumanın Sanatı |
Tristan Gooley |
Destek |
10 |
Balıkların Bildikleri |
Jonathan Balcombe |
Metis |
11 |
Arıların Bildikleri |
Thor Hanson |
Metis |
12 |
Tohumların Zaferi |
Thor Hanson |
Metis |
13 |
Kuşların Felsefesi |
Philippe J. Dubois – Elise Rousseau |
Domingo |
14 |
Yanan Ormanlarda 50 Gün |
Yaşar Kemal |
Yapı Kredi Yayınları |
15 |
Issız Ev |
Jessie Greengrass |
Timaş |
16 |
Silah Adası |
Amitav Ghosh |
Timaş |
17 |
İnsanlığın Yeme Tarihi |
Tom Standage |
Maya |
18 |
Saten Ada |
Tom McCarty |
Notos Kitap |
19 |
Balıkçı ve Oğlu |
Zülfü Livaneli |
İnklap |
20 |
Sapiens |
Yuval Noah Harari |
Kolektif Kitap |
Umarım ki mini kitap kulübümüzün kat ve kat üzerinde okuyucusu bol alan sürdürülebilir bir gezegen amacını güçlendiren bir liste olur. Çoklu krizlerin çağında paradigma değişimine sürdürülebilirliği hakikatle sahiplenerek etkili bir yanıt oluşturabilme umuduyla…