25. Sayı / 3. Kısım
SEÇMEN Mİ SİYASETİ,
SİYASET Mİ SEÇMENİ BELİRLER?
Yazan: Prof. Dr. Yavuz Odabaşı
Modern siyaset pazarlaması, seçmen ile siyasetçi arasındaki dinamik ilişkiyi yeniden tanımlıyor. Son Amerikan başkanlık seçimi, bu karmaşık ilişkinin çarpıcı bir laboratuvarı oldu.
Artık siyaset üretimi klasik, tek yönlü modelinden çıkıyor. Sosyal medyanın yarattığı yeni ekosistemde, demokratik katılım yepyeni bir boyut kazanıyor. Bu platformlar sadece bilgiye erişim sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda seçmenlerin siyasi içerik üretiminde ve tüketiminde aktif rol almasına olanak tanıyor. Böylece siyasetin üretimi ve tüketimi arasındaki keskin çizgi bulanıklaşıyor; seçmen ve siyasetçi rolleri iç içe geçiyor.
Bu yeni düzende artık kimin kimi yönlendirdiği sorusu da karmaşıklaşıyor. Seçmenler mi siyaseti şekillendiriyor, yoksa siyaset mi seçmen davranışlarını belirliyor? Sosyal medyanın yarattığı çift yönlü etkileşim ortamında, bu sorunun yanıtı her zamankinden daha az net.
YENİ MEDYA ÇAĞINDA SİYASET: DÖNÜŞEN DİNAMİKLER
Siyasal kültürün üretim ve yayılım biçimi köklü bir değişim geçiriyor. Geleneksel "yukarıdan aşağıya" model artık yerini, kitlelerin aktif katılımını öngören yeni bir yapıya bırakıyor. Bu dönüşümde sosyal medya platformları, siyaset ve pazarlama stratejilerinin vazgeçilmez araçları haline geldi. Seçmenler artık sadece mesaj alan değil, aynı zamanda içerik üreten aktif katılımcılar.
Yerleşik "sermaye-medya-siyaset" üçgeninin oluşturduğu Oligarşik Bürokrasi, her yerde tepkiyle karşılaşıyor. Siyaset, öngörülemez, tuhaf, otoriter liderler ve sosyal gerginliklerden beslenen söylemlerle bir pazarlama vitrinine dönüşürken, klasik sosyal sınıf yaklaşımı yerini "topluluk" ve "kabile" kavramlarına bırakıyor. Toplumun kabileler haline gelmesinde sosyal medyanın rolü oldukça büyük. Ayrışan ve ku- tuplaşan bu toplulukların, postmodern bir yaklaşımla, farklılıkları dışlamak yerine benimseyerek birlikte olabilmeyi ele alması gerekiyor.
2024 başkanlık seçiminde bu dinamiklerin etkisi açıkça görüldü. Kamala Harris'in TikTok kullanımı doğru bir adımdı, ancak tek yönlü iletişim stratejisi, geç açıklanan adaylığı ve belirsiz ekonomik vaatleri başarısızlığında belirleyici oldu. Harris, sosyal medyayı sadece mesaj iletme platformu olarak kullanırken, seçmenin sesini duymada ve yanıt vermede yetersiz kaldı. Kamala Harris'in TikTok kullanımı, iletişimde doğru adımlar içerse de tek yönlü iletişim tercihi başarısızlığa neden oldu. Geç açıklanan adaylık, rakibi yıpratmak için kötülemeye dayanan negatif kampanya stratejisi ve ekonomik vaatlerinin belirsizliği de bu sonucu tetikledi. Sosyal medyada seçmeni sadece iyi dinleyerek mesaj vermeyi yeterli gördü, seçmenin sesini duyurmakta, ona yer vermekte eksik kaldı ve kaybetti.
Buna karşılık Trump, sosyal medyayı çift yönlü bir iletişim aracı olarak kullanmayı başardı. Seçmenin ekonomik kaygılarını anlayıp "değişim" vaadini öne çıkararak, statüko karşıtı bir pozisyon aldı. Özellikle tweet'leri aracılığıyla güçlü bir gündem belirleme kapasitesi gösterdi. Musk'ın X platformunun desteğiyle bu etki daha da güçlendi. Trump bu durumu rakibinin hiç yapmadığı ve değinmediği (ekonomi gibi) konular olarak ele aldı, ekonomi- nin kötü olduğunu vurgulayarak çare olarak “değişim” önerdi. Trump kampanyasını seç- menin rızasına sunulan vaatlerini gerçekten isteyerek satın alacağı şekilde, profesyonelce gerçekleştirdi. Toplumun değişim isteği ve beklentisi, eski moda statükocuyu değil oyun değiş- tirici, farklılık ve değişim ufku çizen yaklaşımı tercih etti. Trump, güçlü bir gündem belirleme aracı olarak sosyal medya -özellikle X/Twitter- kullanımı ile rakibinde gördüğü açıkları gündeme getirerek sonuca ulaştı. Bugün ise sosyal medyayı, Musk idaresinde bir megafon gibi kullanarak, gelecekte oluşabilecek sivil bir harekete ivme kazandıracak ak- tüel siyaset alanı olarak kullandı.
Geleneksel medyadan farklı olarak, yeni medya platformları özellikle Z kuşağına ulaşmada büyük başarı gösterdi. "Kanka Oyları" olarak adlandırılan genç seçmenler, beklenmedik biçimde Trump'a yöneldi. Bu neslin kullandığı dijital platformlardan Podcast ve TikTok videolarının içeriklerinin olduğu kadar spor, oyun, kripto para gibi ilgi alanlarına dönük mesajlar da etkili oldu.
Elon Musk'ın hem X platformu sahibi olarak hem de Trump kampanyasının aktif destekçisi olarak rolü, yeni medya düzeninin simgesi haline geldi. The Guardian'ın X platformu protestosu, geleneksel medya ile yeni medya arasındaki gerilimi gözler önüne serdi. Küresel merkez medyanın önde gelenlerinden The Guardian’ın X’i toksik bir platform olarak tanımlayarak X’ten ayrılması ve okuyucularını da ayrılmaya davet etmesi, tam da geleneksel medya ile yeni çağın medyasının sürtüşmesine / gerilimine bir örnek.
Musk, Trump’ın mitinglerinde aktif rol aldığı ve zamanında Twitter’ı satın alarak popülist bir siyasal propaganda aygıtı haline getirdiği için suçlanıyor. Şirketlere kampanyalara sınır- sız katkıda bulunma serbestliğinin tanınması Amerika’nın adeta bir şirket gibi yönetilebi- leceğini açık biçimde gösterdi. Musk açıkça bu anlayış ve yönelimi seçim gecesi yaptığı paylaşım ile belirtti. Kendisini takip eden 200 milyondan fazla sosyal medya takipçisine tarihe geçen “Artık medya sizsiniz” diye seslendi. İletişimde “araç bazen mesajın bizzat kendisi olur” anlayışına bu ifadesi ile güzel bir örnek oluşturdu. Elon Musk’ın, bu söylemiy- le medya üzerindeki gücünü ortaya koyması, geleneksel medyanın seçmenler üzerindeki etkisini kaybettiğini gösteriyor. Ana akım medya dahil birçok yorumcu seçim sonucunu öngörememekle kalmayıp, seçmenleri etkileme kabiliyetini de yitirdi gibi görünüyor.
Postmodern dünyanın yeni kültürel akımı olan Woke hareketi, çeşitlilik ve eşitsizliklerle mücadele ederken beklenmedik bir siyasi çıkmaza dönüştü. Demokratlar, Woke kültürü- ne uygun duruşa esir olarak, halktan ve çalışanlardan kopuk abartılı kimlik siyaseti tuzağı- na düştü ve seçimi kaybettiler. Siyasete damga vuran bu aşırı Wokizm yaklaşımı, sıradan seçmenin gerçekliklerinden kopuk bir siyasi anlayış hissedilmesine ve seçmenin çağrıla- rına kulak asılmadığı gibi aksine kaçınıldığı algısını da körükeyerek seçmenin çoğunluğu tarafından satın alınmadı. Toplumun her kesiminden oy alabilen Trump için özellikle orta sınıfın bazı katmanları, ekonomik olarak mutsuzluk yaratan kaybetme ve tutunamama korkusu ve gerçeği ile oy kullandı.
Trump'ın siyasi yaklaşımı, ideolojik değerlerden çok pragmatik çıkarlara dayanıyor. "Ticari kafa" yapısı, seçmen nezdinde karşılık buluyor.
Geleneksel endüstride çalışan işçiler ile yüksek teknoloji sektöründe çalışan işçiler arasın- da çıkar açısından farklılıklar var, hatta kültürel açıdan bu farklılıklar iki kesim arasında bir kültürel uyumsuzluk gibi de görülebilir. Çalışanlardan uzaklaşma, Demokrat Parti onların kültürel ve ekonomik kaygılarını göremediği gibi, yaşam tarzlarını tehdit olarak gördükleri yoksullara öfkelenen varlıklı kesim seçmeni Kamala’yı seçti.
Günümüz siyasetinde temel bir çelişki gözlemleniyor: Bir yanda sivil haklar ve demokratik değerlere dayanan idealist yaklaşım, diğer yanda somut çıkarlar ve ticari mantığa dayanan pragmatik yaklaşım. Trump, bu ikinci yolun belirgin bir temsilcisi olarak öne çıkıyor. Trump'ın siyaset anlayışında öncelik sırası net: Önce çıkarlar, sonra değerler. Bu "iş adamı siyaseti" yaklaşımında her konu, tıpkı bir ticari müzakere gibi ele alınıyor. "Bana ne fayda sağlar?" sorusu, her kararın merkezinde yer alıyor. İlginç olan şu ki, Trump milliyetçi ve popülist söylemler kullanırken bile, bunu değerler üzerinden değil, çıkar ilişkileri üzerinden kurguluyor. Geleneksel ittifak anlayışı yerine, "biz ve onlar" ayrımına dayanan bir hasımlık siyaseti güdüyor.
Musk, Trump’ın mitinglerinde aktif rol aldığı ve zamanında Twitter’ı satın alarak popülist bir siyasal propaganda aygıtı haline getirdiği için suçlanıyor. Şirketlere kampanyalara sınır- sız katkıda bulunma serbestliğinin tanınması Amerika’nın adeta bir şirket gibi yönetilebi- leceğini açık biçimde gösterdi. Musk açıkça bu anlayış ve yönelimi seçim gecesi yaptığı paylaşım ile belirtti. Kendisini takip eden 200 milyondan fazla sosyal medya takipçisine tarihe geçen “Artık medya sizsiniz” diye seslendi. İletişimde “araç bazen mesajın bizzat kendisi olur” anlayışına bu ifadesi ile güzel bir örnek oluşturdu. Elon Musk’ın, bu söylemiy- le medya üzerindeki gücünü ortaya koyması, geleneksel medyanın seçmenler üzerindeki etkisini kaybettiğini gösteriyor. Ana akım medya dahil birçok yorumcu seçim sonucunu öngörememekle kalmayıp, seçmenleri etkileme kabiliyetini de yitirdi gibi görünüyor.
KÜRESEL SİYASETTE YENİ DALGA
Amerikan başkanlık seçimi tek örnek değil. Dünya genelinde benzer siyasi eğilimler görülüyor. Popülist ve dijital odaklı siyaset, artık küresel bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor. İngiltere'de Keir Starmer'ın İşçi Partisi zaferi, bu yeni dalganın çarpıcı örnek- lerinden biri. Kampanyasında "meme" kültürünü ve sosyal medyayı ustaca kullanan Starmer'ın seçim süreci, ülkenin ilk "TikTok seçimi" olarak tarihe geçti.
Teknolojik yenilikler, siyasi kampanyaların sınırlarını zorluyor. Pakistan'da Imran Khan'ın hapisteyken yapay zeka teknolojisiyle gerçekleştirdiği miting, fiziksel engel- lerin artık siyasete engel olmayabileceğini gösterdi. Ses klonlama ve YZ teknolojileri- nin kullanımı, siyasi iletişimde yeni bir çığır açtı.
Avrupa'da da benzer bir dönüşüm yaşanıyor. Fransa'da Le Pen, babasının ırkçı mira- sından uzaklaşıp merkeze kayarak işçi ve köylü sınıfının %65'lik desteğini almayı ba- şardı. Sarı Yelekliler hareketi, dijital medyayı etkin kullanarak taleplerini kabul ettirdi. Almanya'da ise hem sağ hem sol kanatta popülist siyasetin yükselişi gözlemleniyor.
Türkiye'deki siyasi söylem ve kampanya teknikleri de bu küresel trendlerle örtüşüyor. ”Altın Çağ” kurma vaadi ve MAGA duruşu bizdeki “ Büyük Türkiye” idealiyle, "Sessiz Devrim" ve "Anadolu İhtilali" retoriği ise küresel popülist söylemlerle paralellik göste- riyor. Bu örnekler, siyasal iletişimde dijital dönüşümün ve popülist söylemlerin artık evrensel bir karakter kazandığını açıkça ortaya koyuyor.
SİYASETİN GÖRSEL DİLİ: SEMBOLLER SAVAŞI
Siyasal pazarlama artık sadece vaatler değil, semboller üzerinden de yürüyor. Giyim kuşam- dan jest ve mimiklere kadar her detay bir mesaj taşıyor. Modern siyasal pazarlama, politika- cıları sadece fikirleriyle değil, görsel kimlikleriyle de pazarlıyor. Bu yeni dönemde her sembol, her giysi, her jest bir mesaj taşıyor. Kamala Harris'in güvenilirlik vurgusu yapan özenli takım elbiseleri ve Tiffany imzalı incili küpeleri ile Trump'ın otorite sergileyen bol kesimli ceketleri ve karakteristik kırmızı kravatları, bu sembol savaşının en belirgin örnekleri.
Ancak günümüz siyasetinde mesajın nasıl iletildiğinden çok, seçmende nasıl karşılık bul- duğu önem kazanıyor. Trump'ın "sizden biriyim" yaklaşımı tam da bu noktada başarılı oldu. Seçmen artık sadece dinleyici değil, katılımcı olmak, dikkate alınmak, aklına, ruhuna ve duygularına dikkat edilmesini istiyor. "Birbirimize konuşmak yerine, birbirimizle konuş- malıyız" anlayışı öne çıkıyor. Seçmenler şarkı dinlemekten çok, şarkı söylemek istiyorlar.
Harris ve Trump'ın kampanya tarzları bu açıdan tam bir tezat oluşturdu. Siyasal Söylem Ana- lizi yapıldığında görüldü ki Woke kültürünün temsilcisi olarak algılanan Kamala liderliğin- deki Demokrat Parti soyut demokratik değerlere odaklanırken, Trump somut çözümler ve basit vaatlerle "mücadeleci" bir hat izledi. Kampanyalar adeta bir tiyatro sahnesine dönüştü: Bir taraf "bunak, yaşlı" derken, diğer taraf "küstah, deli, sahtekar" yanıtını veriyordu.
Trump-Musk ikilisinin yarattığı yeni "Amerikan Rüyası" imajı, geleneksel ve dijital dünyanın bir sentezi gibiydi. Bu birliktelik, seçmenlere hem tanıdık hem de yenilikçi bir vizyon sundu. Musk'ın teknoloji dehası ile Trump'ın iş adamı kimliği, pek çok seçmen için çekici bir rol mo- del oluşturdu.
Seçici algı teorisi bu noktada önemli bir gerçeği ortaya koyuyor: İnsanlar duymak istediklerini duyuyor. Trump bu gerçeği ustaca kullandı; bazen muhafazakâr, bazen ahlakçı, bazen de sert bir persona sergileyerek farklı kitlelere hitap edebildi. McDonald's çalışanı kılığından çöp kamyonu şoförlüğüne kadar her rolü oynayabilmesi, onun bu çok yönlü iletişim stratejisinin bir parçasıydı.
Son dönemde "pozitif popülizm" olarak adlandırılabilecek yeni bir yaklaşım da dik- kat çekiyor. Danslar, şarkılar, kahkahalar eşliğinde yapılan mini mitingler, siyaseti bir eğlence şovuna dönüştürüyor. Har- ris'in ışıklı bilezikleri ve müzikli kemerleriyle yaptığı TikTok performansları, onu bir pop ikonuna dönüştürürken, ironik biçimde Trump'ın dansları "meme" olarak viral oldu.
Bu yeni dönemde artık "ürün kötüydü, ta- lep olmadı" açıklaması geçerliliğini yitiriyor. Çünkü günümüz siyasetinde "umut satılır, ürün değil" gerçeği öne çıkıyor.
Bu yeni dönemde artık "ürün kötüydü, talep olmadı" açıklaması geçerliliğini yitiriyor. Çünkü günümüz siyasetinde "umut satılır, ürün değil" gerçeği öne çıkıyor.
DEĞİŞİMİN AYAK SESLERİ: YENİ BİR ÇAĞIN EŞİĞİNDE
2024 yılı seçimleri, global ölçekte statükodan kopuşun işaretlerini verdi. Amerika Başkanlık seçimi, bu değişim rüzgarının en çarpıcı örnek- lerinden biri olarak tarihe geçti.
Günümüz siyaseti, demokratik değerler ile otori- ter eğilimler arasında süregelen bir mücadeleyi gözler önüne seriyor. Bu çatışmanın bir tarafın- da, haklar ve özgürlükleri önemseyen gelenek- sel çalışan kesim, diğer tarafında ise otokratik eğilimlere daha yatkın dijital çağın çalışanları yer alıyor. "Otokrasiye karşı demokrasi" çatış- ması, her yerde "popülist-otoriter-muhafazakar" yeni liderlerin yükselişine zemin hazırlıyor.
Bu dönüşümün arkasında önemli bir sosyolojik gerçek yatıyor: "Seküler elitler"in oluşturduğu ideolojik bariyerleri geçemeyen, “liberal küçümseme” denilen davranışa muhatap olan ke- simleri sağa itiyor. Sınıfsal değerlere ve geleneklere dayalı elitist yaklaşım, seçim yenilgilerinin temel nedenleri arasında gösteriliyor. Tıpkı bizdeki "müzakere" ve "mücadele" ayrımında oldu- ğu gibi, bu stratejik ayrışmanın altında derin bir kültürel gerilim yatıyor.
Siyaset artık tek boyutlu düşünce kalıplarından çok boyutlu, çok katmanlı bir yapıya evrildi. Klasik sosyal sınıf çatışmaları yerini kültürel çatışmalara ve yaşam tarzı mücadelelerine bırakı- yor. Bu yeni siyasal pragmatizm, alışılagelmiş kalıpları kırarak, göz ardı edilenleri de kapsayan daha geniş bir perspektif sunuyor.
Bu seçimler aynı zamanda geleneksel etki araçlarının sonuna gelindiğini de gösterdi. Mani- pülatif anketler, ”ünlü iş birliği” ile onların kitlelerinden yararlanma, “geleneksel medya” ve pop kültür figürleri artık eskisi kadar etkili değil. 20. yüzyılın düşünce kalıplarıyla 21. yüzyılın gerçek- lerini okumaya çalışmanın beyhude olduğu ortaya çıktı. "Elveda ABD, seni tanımak güzeldi" tepkileri, tam da bu paradigma değişiminin altını çiziyor.