9. Sayı / 4. Kısım
Sahne Sanatlarının
Dijital Devrimle Mücadelesi
Dünya Sihirbazlar Birliği Tarafından ‘Dünyanın En İyi Sihirbazı’ Seçilmiş Sihirbaz Doruk Ülgen yazdı
İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte yaşantımızda pek çok şey değişti, her geçen gün yeni şeylere adapte oluyoruz, ya da olduruluyoruz. Bu yeniliklerin çoğu hayatımızı kolaylaştırsa da, bazılarının oluşturduğu geçiş dönemleri çeşitli zorluklara sebep olabiliyor. Başta sahne ve canlı performans sanatları olmak üzere, tüm sanat dalları bu dijital devrimden bir şekilde nasibini aldı.
Her şeyde olduğu gibi, sanata ulaşmak kolaylaşınca, bu onun da daha hızlı tüketilmesine sebep oldu. Ayrıca sanatı kitlelere ulaştırmak kolaylaşınca, her kağıda çizik atan, ben de ressamım diyerek ortaya çıkma imkanı buldu. Bu da 'sanat kirliliği'ne sebep olarak, değerli eserlerin öne çıkmasını güçleştirdi.
Değişen koşullara adapte olmak, her alanda olduğu gibi, sanat alanında da sanatçının görevi diyebilirsiniz. Ancak sanatseverlerin de bu değişen koşulların oluşturduğu yeni dinamiklere karşı bilinçlenmesi, değerli eserlerin ve sanatçıların oluşan sanat kirliliği içinden sıyrılmasına yardımcı olması adına oldukça önemli. Tüketici ne kadar bilinçli olursa, üretim de o kadar gelişir, doğru sanatçılar ne kadar desteklenirse, sanat da o kadar gelişir.
Sanatın dijital devrim ile mücadelesinde en büyük darbeyi performans sanatlarının aldığını söyleyebiliriz.
Gösteriyi internet üzerinden izlediğimizde ise, etkisi farklılaştırılmış bir şey izliyor oluyoruz.
Sanatın dijital devrim ile mücadelesinde en büyük darbeyi performans sanatlarının aldığını söyleyebiliriz. Kendi uzmanlık alanım olan illüzyon sanatını ele alırsak; canlı bir sahne gösterisinde seyircinin istenilen duyguya ulaşması için pek çok detay planlanarak, büyük bir titizlikle sergilenir. Seyircinin dikkati de bölünmeden ve tamamıyla gösteri üzerindedir. Gösterinin öncesinden başlayan heyecan, gösteri sırasında yükselerek devam eder ve finalinde izleyenlere yaşama sevinci içeren ilham verici duygular yaşatır. Aynı gösteriyi internet üzerinden izlediğimizde ise, etkisi farklılaştırılmış bir şey izliyor oluyoruz. Hatta izleme şeklimiz bile değişiyor; kimisi durdurup geriye alır, kimisi durdurup yorum yapar, kimisi geri alır, kimisi tekrar tekrar izler. Bununla birlikte çekimin kalitesi, açıları ve teknik özellikleri bile bu gösteriden aldığımız tadı değişecektir.
Günümüzde yeni jenerasyon sihirbazların sahte seyirciler kullandığını bile görmekteyiz.
Yaşattığı ana duygulardan biri şaşırtmak olan sihirbazlık sanatı, bu koşullarda canlı bir performansta yaşatabileceği heyecan ve duyguları yaşatmakta oldukça güçlük çekecektir. Dolayısıyla dijital dünyada var olmak için adapte olmak, değişime uğramak zorunda kalacaktır. Günümüzde yeni jenerasyon sihirbazların genellikle, kısa efektler içeren videolar çektiklerini, çevrelerini normalden fazla tepki veren renkli izleyicilerle doldurduklarını, hatta çoğu zaman sırf tepkileri daha ilgi çekici hale getirebilmek için sahte seyirciler kullandığını görmekteyiz.
Teknolojinin geliştiğinin farkında olmayan kitle, emektarları haksız bir rekabete sokuyor.
Bir diğer yandan, insanlar artık neyin ne olduğunu da karıştırmaya başladı. Dijital tekniklerin çok gelişmesi sebebiyle, belki canlı performansından hiç zevk almayacağınız bir müzik grubunu, ses ve video montajları aracılığıyla, dijital ortamda fazlasıyla beğenebilirsiniz. Yine kendi alanımdan örnek vermek gerekirse, dijital manipulasyonlar, montajlar aracılığıyla yapılan sihirbazlık videoları türedi. En başarılı örneklerinden biri Zach King adlı arkadaşımız. Kullandığı efektleri canlı bir performansta gerçekleştirmek ya mümkün değil, ya da pratik olarak hayata geçirmesi oldukça güç. Teknolojinin bu kadar geliştiğinin farkında olmayan bir kitle; yıllardır çalışmış emektar bir illüzyonistin sunduğu gösteri ile dijital dünyanın imkanlarını kullanarak ‘inanılmaz’ efektler ortaya koyan kişiyi kıyasladığında, emektar kardeşimizi haksız bir rekabete sokuyor.
Şimdi o bu işi farklı tekniklerle yapıyor diye onu kötüleyemem ki. “E yok, ben yapamıyorum” desem de olmaz, benim neyim eksik.
Zach King’in çalışmalarını ben de beğenerek izliyorum. Ancak Zach King ile ben aynı tip sihirbazlar değiliz. Bunu bilmeden “Ya, sen de onun gibi yapabiliyor musun?” sorusu ile karşılaştığımda, içimden “eyvahlar” çekmek zorunda kalıyorum. Ne yapayım şimdi oturup da, “ya o gerçek değil” diye mi anlatayım? Gerçek olduğuna inandırdıysa, helal olsun kardeşime. Biz de zaten sahnede seyircilerimize bir anlık da olsa, bu duyguyu yaşatmaya çalışıyoruz. Şimdi o bu işi farklı tekniklerle yapıyor diye onu kötüleyemem ki. “E yok, ben yapamıyorum” desem de olmaz, benim neyim eksik. İşte tam bu yüzden halkın bu konularda bilinçlenmesi gerekiyor ki, bir sanatçının başarısı diğerininkini baltalamasın, ikisi de kendi kulvarlarında ilerlesin.
Evimizin salonundan bağlanıp pijamalarımızla kendi konfor alanımızda izleyebiliyor olmak, kötü bir şey diyebilir miyiz?
Sanmayın ki dijital dönüşüme karşıyım; aksine sunduğu yeni imkanları heyecanla kucaklıyorum. Sanatı bazı yerlerden tehdit ediyor olsa da, bazı yerlerden de destekliyor. Tiyatroyu ele alalım; interaktif olsun olmasın, canlı seyircinin tepkileri her zaman sahnedekilere hayat verir. Dijital dünyada buna yaklaşmak için bu güne kadar gördüğüm en gelişmiş çözüm, sahne karşısına kurulan dev ekranlarla seyircilerin de sahnedekiler tarafından görülebilmesi. Elbette canlı bir etkinliğin yerini tutmuyor. Destekliyor diye girip, yine canlı performans tecrübesiyle dijital performansı kıyaslarken eksi puan vermiş olduk ama öyle değil. Tiyatroya erişimin bu denli kolay olması kötü bir şey mi sizce? Yüksek masraflarla şehir şehir turne yapan tiyatroları, belli lokasyon ve zamanlarda kısıtlı imkanlarla izleyebiliyorken, şimdi evimizin salonundan bağlanıp pijamalarımızla kendi konfor alanımızda izleyebiliyor olmak, kötü bir şey diyebilir miyiz? Eminim ki bu sayede erişim sıkıntısı yaşayan pek çok insan çok sevinmiştir.
Dijital dünyanın faydalarından maksimum yararlanmaya çalışırken, geleceğimize zarar vermediğimizden emin olmalıyız.
Diyorum ya, iyisi kötüsü bir arada. Bize düşen iyi yanlarını alıp kötü yanlarını ayıklamaya gayret göstermek. Çünkü bu güzel gibi görünen erişim kolaylığının eş zamanlı olarak yarattığı pek çok sorun da mevcut. “Zaten dijital olarak izleyeceksem, niye canlı performans olsun ki? Bir sefer çekilip, defalarca pek çok yerde farklı zamanlarda izlenebilir. Dijital ortamda barınabiliyorsa bu tiyatrolar, fiziki tiyatrolar kapatılsın mı? Yeni oyuncuların yetişme yuvası olan bu tiyatrolar kapatıldığında, yeni oyuncu adayları internetten mi eğitim alacak? Hata yapınca defalarca tekrar çekilip yayınlanabileceği için, bant yayın dijital tiyatroda iyi oyuncuya ne gerek var?” Bunun gibi zincirleme olarak doğabilecek pek çok sorun var. Dijital dünyanın faydalarından maksimum yararlanmaya çalışırken, geleceğimize zarar vermediğimizden emin olmalıyız.
Söylediklerimin yeniliğe, gelişime açık olmamak gibi algılanmasını istemem.
Bu dönüşüm halen devam etmekte olan bir dönüşüm, eminim çok ilginç şeylerle karşılaşacağız. Örneğin biraz evvel bahsettiğimiz dijital tiyatrolara hayali karakterler dijital olarak entegre edilebilir. Pek çok yeni müzik enstrümanı hayatımıza girebilir, tek kişilik orkestralar türeyebilir. Bugün aklımıza hayalimize gelmeyen nice yenilikler doğabilir.
Söylediklerimin yeniliğe, gelişime açık olmamak gibi algılanmasını istemem. Bu değişim sürecinin hem sanatçılar hem de sanatseverler tarafından bilinçli olarak sürdürülmesi, önemli değerlerin korunmasına, çürük elmaların da ayıklanmasına yardımcı olacaktır. Bu fırsatı değerlendirirken olabildiğince iyiyi ileri taşımaya, kötüyü geride bırakmaya özen göstermeliyiz. Popüler kültürden zevk almak elbette suç olmamakla beraber, sanatın ve sanatçının gelişimi ustalara saygı olmadan mümkün değildir.
Sanatçı dostlarıma dijital dünyada ne kadar yer alıp almak istemediklerini iyi düşünüp planlamalarını öneriyor, sanatsever dostlarıma ise elmayla armutu kıyaslamamalarını, her ikisini de hak ettikleri ilgiyi, sevgiyi, saygıyı vermelerini öneriyorum.
Sanatla kalın...